İsmail Hakkı Özsarı
İlköğretim çağındaki çocuklarımızda bile cep telefonu var. İnternet kafeler gün boyu dolu. Ergenler marka giysilerle kimlik arayışı içindeler. Çocukların bile tasarruf aracı dolar. Her gencin rüyası yurt dışına gitmek.
Ailede güç odakları değişti. Ana-babaların yerlerini çocuklar almış durumda. Her aile ekonomik olanaklarını zorlayarak çocuğuna mutlaka İngilizce öğretme çabasında. Ana-babalar çocukların her istediğini yerine getirmeyi onları sevmek zannediyorlar. Gençlerin son model arabalarla dolaşmasından aileler son derece gururlular.
Küresel etkileşim artık aileleri de yönlendiriyor. Ancak ne var ki küreselleşmenin şampiyonu olan ülkelerde durum farklı. Oralarda çocuklara ve gençlere sahip olmak istedikleri şeylerin öncelikle hak edilmesi gerektiği öğretiliyor. Çocuklara doğal olmaları öneriliyor. Kişiliklerinin güçlü karakterlerinin sağlam olması yönünde eğitiliyorlar. Bizler ise küreselleşmenin az gelişmiş kültür üzerinde etkilerini alabildiğine yaşıyoruz.
Bakıyorsunuz bu az gelişmiş kültürümüz bir ağanın sünnet düğününde ortaya çıkıveriyor. Saçılan dolarlara taze b.ka uçuşan sinekler gibi koşuşan insanlar. Sünnet çocuğunun daha bu yaştayken olup bitene tepeden umursamaz bakışı. Hediye edilen altın tabanca. Aynı manzaralar lüks eğlence yerlerinde gece kulüplerinde zengin aile çocuklarında görülüyor. Orta sınıfın çocukları da bunlara özenerek bu sınıfa eklenmeye çalışıyorlar.
Peki, küreselleşmeye ayak uyduramayacak mıyız? Küreselleşmenin etkileşimini doğru değerlendirmeliyiz. Cep telefonları çöpe atılmayacak. Biz onlara değil onlar bize hizmet edecek. Çalışacağız. Alın teri dökerek hak ederek kazanacağız. Paylaşmayı bileceğiz. Birbirimizin kıymetini anlayıp dayanışma içinde olacağız.
Küreselleşmenin para ve mal üstünlüğüne dayanan bir şey olmadığını kavrayacağız. Çok uluslu şirketlerin tuzağına düşmemeyi öğreneceğiz. Küreselleşmenin insanı yok etmesine izin vermeyeceğiz. Tüm bunları önce biz öğreneceğiz sonra da çocuklarımıza öğreteceğiz. Sonuç ne mi olur. Her toplum neyi arıyorsa onu bulur.
Küreselleşme ve Milliyetçilik Akımları
Sovyetler Birliği’nin çöktüğü yıllar bazı gazetelerde atılan başlıkları hatırlıyorum:
“Sovyetler çöktü, küreselleşme başladı”
“Tüm dünya sevinç çığlıkları atıyor”
“Tarihin sonu geldi”
“Savaşlar sona erdi”
Yine bazı köşe yazarları, köşelerinde sürekli şu fikirleri işliyordu: “Ulus devlet bitti”, “Milliyetçilik; dışa kapanmadır, yalıtımdır, gericiliktir, faşizmdir.”
Aradan 18 yıl geçti.
Ne tarihin sonu geldi!
Ne savaşlar sona erdi!
Ne Ulus devlet bitti!
Bütün bunların yanında Türk milliyetçiliği Türkiye’de lanetlenmeye başlandı. İnsanlar ırkçılık damgası yememek için Türk’üm demeye çekinir oldu.
Bunun yanında milliyetçilik Kafkaslarda, Balkanlarda ve tüm dünyada yükselişe geçti. Sadece Türkiye’de, Türkiye’nin çıkarları söz konusu olduğunda lanetlenmeye başlandı. Türkiye’nin sorunları açısından “karşı taraf milliyetçiliği doludizgin güçlendi.
Ayrılıkçı etnik sorunu, Kıbrıs sorunu, Ege sorunu, Kuzey Irak sorunu, Ermeni soykırımı iddiaları .. v.s…
Kıbrıs Rum Kesimi AB’ye alındı.
Kuzey Irakta Türk askerlerinin kafasına çuval geçirildi.
AB müzakerelerinde Türkiye’ye ikinci sınıf devlet muamelesi yapıldı.
Sözde soykırım iddialarına destek veren devletler arasına Almanya, Polonya gibi ülkeler katıldı. Hatta İsviçre, Fransa gibi çok demokratik (!) ülkelerde, “ermeni soykırımı yoktur” demeyi suç sayan yasalar çıkartıldı.
Bu arada özel stratejik önem taşıyan KİT’ler yabancılara satıldı. Bütün bunlar küreselleşme adına yapılırken, ya da küreselleşelim diye uğraşırken diğer ülkelerde neler oluyordu?
ABD, Amerikan şirketlerinin Çin’e satılmasını engelliyor.
Fransa dilini korumak için özel yasalar çıkarıyor.
Yine ABD Amerikan limanlarını kontrol eden Arap sermayesini sorguluyor.
ABD Milli menfaatlerini gerekçe göstererek Irak’ı işgal ediyor. ABD’de de milliyetçilik yükselişe geçiyor. Sonuçta küreselleşme sürecinin yarattığı çelişkiler, Türk milliyetçiliğinin yükselmesine de yol açtı.
Saygılarımla.