Mustafa Arı
Biz Müslümanlar, bütün mukaddes değerlerimize son derece saygı ve hürmetle mükellefiz. Kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’de bu değerlerimizden en önemlilerindendir.
Kur’an-ı Kerim hürmet ve saygı ile okunmak, manası ile tefekkür edilmek, içindekilerle amel etmek için gönderilmiştir. Kur’an-ı Kerim biz insanlığın pusulasıdır. Yeryüzüne bütün insanlığın kurtuluşu için gönderilmiştir. Bu bakımdan okunmadığı zaman onun konulacağı yer bellidir. Göbekten yukarda ve hürmete, saygıya en uygun olan bir yere konulur. Hatta diğer dini eserlere de mümkün mertebe aynı şekilde saygılı davranılmalıyız.
Cenabı Hak buyuruyor ki: “Kim Allah’ın korunmasını emrettiği şeylere hürmet eder (emir ve yasaklarına riayet eder, mukaddesata saygı gösterir) ise bu, Rabbinin katında kendisi için mutlak hayırdır.” (Hac suresi:30)
Aynı sürede “Kim Allah’ın şeairini tazim ederse, (onlara saygılı davranırsa), şüphesiz ki bu kalplerin takvasındandır.” (Hac suresi:32)
Benim fikrim topluma meal okuma alışkanlığının kazandırılması için özel ya da resmi bütün kütüphanelerde, otel odalarında, dinlenme salonlarında ve kamuya açık sosyal tesislerde mealli Kur’an-ı Kerim bulundurulmalı diye düşünüyorum.
Üzülerek ifade ediyorum. Bir termalde bütün odalara Kur’an-ı Kerim veya meal konulmasını tavsiye ettiğimde; aldığım cevap beni çok şaşırttı. ‘Efendim karalayan, çalan, hatta çöpe atanlar var’ denildi. Hatta ‘siz insanlara hep iyi niyetle bakıyorsunuz, biz nelerle karşılaşıyoruz’ denildi. Gerçekten çok üzücü bir Müslüman’ın böyle davranması.
Osman Gazi Hazretleri, Şeyh Edebali’nin evinde kaldığı gece ayağını uzatıp yatamaz; çünkü odada Mushaf-ı Şerif vardır.
Her Müslüman’ın evinde Kur’an-ı Kerim bulunduğuna göre bu ulvi kitaba karşı daima hürmetli bulunmamız gerekir. Kütüphanemizin en yüksek yerinde temiz bir örtüye sarmak suretiyle muhafaza etmeliyiz.
Her gün az da olsa Kur’an-ı Kerim okuyan biri olmalıyız! Hadisi Şerif’te buyrulmuştur ki: “Kur’an okunmayan evin hayrı azalır, şerri çoğalır, ev halkına darlık gelir.”
Cep telefonumuza gelen bir mesajı hemen merakla okuyorken, nasıl olurda Rabbimizin bizlere hitaben gönderdiği ilahi mesajı okumayız? Kur’an-ı bir ilahi mesaj olarak okumayanlar ve içerdiği emirlere göre hayatını düzenlemeyenler, en büyük saygısızlığı yapmış olmuyorlar mı?
Kur’an’ı sık sık okuyan, okuduğunu anlayan, anladığıyla amel edenlerden olalım inşallah!
SÜNNETLERİ YERİNE GETİRMENİN ÖNEMİ
Peygamberimizin sözlerine, uygulamalarına ve tavrına “Sünnet” diyoruz. Efendimizin hayat tarzı bütünüyle Kur’an’ın canlı bir tefsiridir. O, “Canlı Kur’an” olarak biz müminlere yol gösterir. Sünnet bütün hayatı kuşatır.
Peygamberimiz Veda Hutbesi’nde alemlere rahmet olarak gönderilen güllerin ve gönüllerin efendisi: “Size iki şey bırakıyorum. Onlara sımsıkı sarıldığınız sürece yolunuzu şaşırmazsınız. Allah’ın kitabı ve Resul’ünün sünneti.” buyurmuştur.
Yüce Rabbimiz: “Andolsun ki içlerinden, kendilerine Allah’ın ayetlerini okuyan, (kötülüklerden ve inkardan) kendilerini temizleyen, kendilerine kitap ve hikmeti öğreten bir Peygamber göndermekle Allah, müminlere büyük bir lütufta bulunmuştur.” buyurmak suretiyle kitabı ve hikmeti öğreten bir peygamber gönderdiğini beyan ediyor. Ayette geçen “Hikmet” kelimesi müfessirlerin görüşüne göre Sünnettir. O halde Sünnet nedir?
Sünnet; Sevgili Peygamberimizin, Peygamberlik hayatı boyunca takip ettikleri yol, hareket tarzı ve yaşayış şeklidir diye tarif edilmiştir.
Sünnet, Kur’an-ı Kerim’i anlama ve beyan etmede son derece önemlidir. Kur’an-ı Kerim’de ve her birisi üzerimize farz olan İslam’ın şartları diye bilinen namaz, oruç, zekat, hac gibi ibadetlerin tatbiki ancak sünnetle mümkündür.
Yine Kur’an’da ayrıntıları zikredilmeyen birçok ahlaki prensip de sünnete dayanır. Bütün bunlar gösterir ki, sünnet olmadan, Kur’an-ı Kerim tam manası ile anlaşılamaz ve hükümleri uygulanamaz. Hiç bir mezhep imamı ve fakih “Kur’an ve aklımız bize yeter!” dememiştir.
O halde diyebiliriz ki: Sünnet, Kur’an’ın canlanmış ve yaşanmış şeklidir. Sünnet, Rasulullahı çağa taşımadır. Sünnet, ümmetin eylem ve söylem birliğidir.
Peygamberimiz (s.a.v) yapılması ve kaçınılması gereken emir ve yasaklar hususunda vahye bağlı olduğundan onun emir ve yasaklarına itaat, Allah’ın emir ve yasaklarına itaat sayılır. Bundan dolayı Cenabı-ı Hak Kur’an-ı Kerim’inde “Peygamber size neyi getirdi ise onu alın, neyi yasaklamış ise ondan da uzak durun” buyurmuş ve sünnetin dinimizdeki yerine işaret etmiştir.
Peygamber Efendimiz: “Benim emrettiğim bir konu kendisine iletildiğinde sakın sizden birinizi koltuğuna yaslanmış olarak, “Biz onu bunu bilmeyiz, Allah’ın Kitabı’nda ne bulursak ona uyarız, o kadar” derken bulmayayım. Dinin elden çıkışı sünnetin terkiyle başlar. Halat nasıl lif lif kopup parçalanırsa, din de sünnetlerin birer birer terkiyle ortadan kalkar.” buyurduktan sonra sünnete bağlılığın önemini vurgulamış ve: “Benim sünnetimi (sevip) yaşatan beni de sevmiş olur. Beni seven ise cennette benimle beraber olacaktır.” diye buyuruyor.
Peygamberimiz: “Kim benim sünnetimden (yaşam tarzımdan) yüz çevirirse benden değildir.” diye buyurmuştur.
Allah ve Resulü’nün hayat bahşeden çağrısına icabet edelim. Kur’an’ın ve Sünnet’in hayat bahşeden diriltici soluklarıyla nefsimizi, neslimizi ıslah edelim. Bunun neticesinde de, inşallah Peygamberimizin şefaatine nail olur ve onun “ümmetimdir” dediği bahtiyar müminler arasına katılırız.
Yazımızı Allah Resulü’nün mübarek sözüyle bitirelim: “Sözlerin en hayırlısı, Allah’ın kitabı Kur’an, yolların en hayırlısı da Muhammed (s.a.v)’in yolu yani sünnetidir.