İsmail Hakkı Özsarı
“Servetimizin gerçek ölçüsü, onu kaybettiğimizde geriye kalan değerlerimizdir.” (Anonim)
Çoğu insan, güçlü olmayı; para, mal, mülk sahibi olmaya eşit koşar. Gerçekten de zenginlik arttıkça güç de artar mı acaba?
Güçlü olmak ne demek? Eğer bir insan mutluysa, kendine güveni tam ise, kendisi ve çevresiyle barış içindeyse, karşılaştığı tüm zorlukları aşabileceğine inanıyorsa, güçlü insan kabul edilir.
Zenginlik; mutluluğu getirseydi, tüm zenginler mutlu olurdu. Oysa araştırmalar hiç de öyle olmadığını gösteriyor. Malınız, mülkünüz ne kadar çok ise kaybetme korkunuz da o kadar çoktur.
Şimdi size bir soru: bir evi olan mı depremden daha çok korkar yoksa yirmi evi olan mı? Loe Buscaglia şöyle der: “İnsan ne kadar çok şeye sahipse, o kadar çok esir olmuştur.”
Gücü sadece ekonomiye indirgemek ve bu alanda sivrilerek, diğer kişilik gelişimlerini ihmal etmek; insanı rekabet ortamına, sen-ben kavgasına ve sürekli huzursuzluğa iter.
Yaşamına kuşku ve korkular hâkim olan insan; mutlu da olamaz güçlü de olamaz. Böyle bir insanı; dünyanın en güçlü orduları bile korusa, gene de huzursuzdur.
Unutmamak gerekir ki; en büyük güç kendine hâkimiyettir. Böyle insanlar, ben yapabilirim, başarabilirim duygusuna sahiptir. Çevrelerine daima pozitif enerji yayarlar. Onlarla beraber olduğunuzda, dertlerinizi tasalarınızı unutursunuz. Adeta “derdalan” şarabı gibidirler.
Hayatında düşmeyen insan yok gibidir. Ama kalkmasını beceremeyen insanlar vardır. Güçlüler daima kalkmasını becerirler.
Bıçak ne kadar çekiç yerse o kadar keskinleşir. İnsanlar da böyledir. Ne kadar çok felaket yaşarlarsa, bilgelikleri ve dayanıklılıkları o kadar artar.
Maldan-mülkten daha önemli olan; kaybolmayan değerlerle donanımlı olmaktır. Bu değerler: insan sevgisi, doğa sevgisi, güzel sanatlardan zevk alma…
Şunu hiçbir zaman unutmamak gerekir ki; ömür denilen “çek”in -bir gün mutlaka-tükeneceğinin farkında olmalıyız. Anı yaşamalıyız. Hayatımızdan keşkeleri çıkarmalıyız. Çünkü dökülen sütün arkasından ah vah etmek işe yaramaz.
Ne mutlu sevgisini kaybetmeyip, yaşadığı hayattan zevk alanlara…
KUŞLAR ÜZERİNE
Uçmayın kuşlar uçmayın, Mezopotamya’ya doğru. Kuşlar vuruluyor Mezopotamya’da, Ölüm makinelerinin motoruna girip tehlike yaratmasın diye. Kuşlar vuruluyor Bağdat’ta, uçaklar çocukları bombalasın diye. Hayvan severler çaresiz. Bir avuç “Kuş sever” bunca “Kuş savar”a karşı ne yapabilir? Nafile, hüküm verilmiş: Tüyden kanatlıların ölmesi gerek. Ölsünler. Ölüm kusan çelik kanatlılar rahat uçabilsin. O kuşlar ki gezginiydi bu toprakların; daha bizler bile gelmeden buralara.
Yıllar boyu ne de güzel dostluklar kurmuştuk onlarla. Kâh yavrumuza, kâh sevgilimize benzettik onları. Şiirler yazdık, türküler yaktık adlarına: “Uçun kuşlar uçun, sılaya doğru”, “Yeşil ördek gibi daldım göllere”, “Gitme turnam vuracaklar” …vs.
Asırlarca kuş bakışı geçip gittiler üzerimizden. Turnalar, leylekler, sığırcıklar, kırlangıçlar ve daha birçokları. Göçün seyir haritaları gösteriyor ki Anadolu müşfik bir kervansaray gibi hep ağırlamış onları. Ne yazık ki şimdi artık çalı çırpıdan yuvalar yerine, cana kıyan korkuluklarla karşılanıyorlar. Bizim kültürümüzde “Leyleği havada görmek” seyahat etmeye alamet sayılmış. Güçlü aşkları anlatmak için “Kumrular gibi sevişiyorlar” demişiz. Futbol kulüplerimize simge yapmışız.
Nasıl katlanıyoruz, nasıl hazmedebiliyoruz, tüm bu olup bitenleri? Helal olsun diyorum onlara. Birçok insanın gösteremediği onuru, yürekliliği gösteriyorlar. Her biri birer savaşçı. Her biri birer intihar komandosu. Ölüm kusan çelik kanatlıların kalbine dalarak saf dışı bırakıyorlar onları. Biraz inançlı olduklarını bilsem şu Meryemoğulları’nın; kutsal kitaplardan ayetler okurdum onlara. Süleyman Peygamber’in hizmetine verilmiş “Kuştan askerler” öyküsünü anlatırdım. Yok, kutsal kitaplardan çok tarih kitaplarına inanıyorlarsa; uçakların çocukları bombalaması için, kuşların kurşunlanmasının, uygarlık tarihindeki yerini tartışırdım. Bu işleri yapanlar şunu çok iyi bilmeliler: Kuşlar başka yollar, uçacak başka semalar, sığınacak başka topraklar arayacaklar ve muhtemelen bulacaklar da. Ama hayvanlar olarak, bu kendisini insan zannedenleri asla bağışlamayacaklardır.