İsmail Hakkı Özsarı
Başın öne eğilmesin / Aldırma gönül aldırma / Ağladığın duyulmasın / Aldırma gönül aldırma
Başı öne hiç eğilmedi. Düşüncelerini eserlerinde yılmadan savundu. Bağımsızlık istedi. Çağdaşlık istedi.
41 yıllık kısacık yaşamı boyunca hep bu değerlerin düşleriyle yaşadı.
Bedeli ise çok ağır oldu. Hapishanelerde, sürgünlerde geçen ve sonunda Istrancalar’da katledilişiyle noktalanan bir yaşam.
Kimden söz ettiğimi birçoğunuz anlamıştır. Tabii ki Sabahattin Ali’den bahsediyorum.
Dillerde nağme olan, hepimizin çok sevdiği hele de bizim kafayı bulduk mu, söylenmesinden çok büyük keyif aldığımız, “Başın öne eğilmesin” şiirini, hemen hemen hepimiz biliriz. Yazarının Sabahattin Ali olduğunu ise çok azımız bilir.
Türkiye’de bilgiler; rivayetler üzerinden, kulaktan dolma elde edilir. Araştırmacılığımız, belgeye dayandırmacılığımız pek zayıftır. Ağzı olan konuşur.
Dünya tarihine, edebiyatına, sanatına mal olmuş kişiler hakkında ileri-geri, art niyetli, karalayıcı konuşmalar duyuyor ve üzülüyorum.
Bu yazıyı kaleme alırken; Sabahattin Ali’yi size anlatmak, tanıtmak istedim.
Sabahattin Ali’nin babası “Cihangirli Ali Selahattin Bey” adında bir piyade yüzbaşısıdır. Annesi de yine bir teğmen kızı “Hüsniye Hanım”dır. Sabahattin Ali, Nazım Hikmet, General Ali Fuat Cebesoy, Mehmet Ali Aybar akrabadırlar. Anlayacağınız Mehmet Ali Paşa’nın farklı kuşaklardan torunlarıdırlar.
Hey anavatandan ayrılmayanlar
Bulanık dereler durulmuş mudur?
Dinmiş mi olukla akan o kanlar?
Büyük hedeflere varılmış mıdır?
Asarlar mı hâlâ hakka tapanı?
Mebus yaparlar mı her şaklabanı?
Köylünün elinde var mı sabanı?
Sıska öküzleri dirilmiş midir?
Cümlesi belî der Enelhak dese,
Hâlâ taparlar mı koca terese?
İsmet girmedi mi hâlâ kodese?
Kel Ali’nin boynu vurulmuş mudur?
İşte Sabahattin Ali’nin 1 yıl hüküm giymesine ve önce Konya Cezaevi’nde sonra da Sinop Cezaevi’nde yatmasına neden olan şiir. Şiirde “Gazi Hazretleri”ne hakaret olduğu iddia edilmekte ve tanıklığı da Cemal Kutay ve Emin Soysal Beyler yapmaktadır.
Sabahattin Ali, şiirinde “Gazi Hazretleri”ni kastetmediğini amacının asla O’na hakaret olmadığını savunsa da ceza almaktan kurtulamaz. Oysa kendisi ömrü boyunca legal veya illegal hiçbir örgüte, siyasi partiye üye olmamıştır.
Zamanın aydınlarının birçoğunun yaptığı gibi ABD politikalarına ve özellikle de Marshall yardımlarına karşı çıkmış olup, bunlara karşı Atatürkçü Düşünce’yi hep savunmuştur.
Ne yazıktır ki o günün ABD’si bugününkinden pek de farklı değildi. Kendi politikalarına karşı çıkan aydınları bir bir avlamakta ve onları ortadan kaldırmaktaydı.
12 Ocak 1949’da çıkan gazeteler şunları yazacaktır: “Sabahattin Ali, huduttan Bulgaristan’a kaçarken öldürüldü. Bulgaristan’a para karşılığı adam kaçıran bir komünist şebekeye mensup Ali Ertekin adındaki katil yakalandı ve evinde yapılan araştırmada maktule ait eşyalar bulundu.”
Bir buçuk yıl süren dava sonucunda Türkiye halkı olayın arkasındaki kurmaca senaryoya asla inanmadı.
Ali’nin öldürülmesinin ardından yıllar geçti. Ama bu korkunç olay hala unutulmadı.
Biricik kızı Filiz Ali, cesedin bırakıldığı sırttaki bir kayanın üzerine babasının şu şiirini kazdırdı.
Bir gün kadrim bilinirse
İsmim ağza alınırsa
Yerim soran bulunursa
Benim meskenim dağlardır.