İsmail Hakkı Özsarı
Her çocuğun, her gencin bir idolü olmalıdır. (İDOL: Örnek alınan insan). İdoller de başarılı insanlar arasından seçilmelidir.
Başarı denilen olgu kişilere göre değişebilen göreceli bir kavramdır. Kimilerine göre; her ne pahasına olursa olsun çok para kazanmış olmak, köşeyi dönmek, başkalarını koltuk değneği yaparak, yalakalıktan çekinmeyerek bir yerlere gelmek ve önemli mevkilere oturmak başarıdır…
Kimilerine göre de çok kazanmak değil, çok üretmektir başarı… Üretmekle kalmayıp aynı zamanda paylaşabilmektir.
BAŞARI= ÇOK PARA KAZANMAK denklemi her zaman doğru değildir.
Yanlış anlaşılmasın. Başarılı insanların da çok kazanma hakları vardır. Yanlış olan kazanırken ahlak dışı, yasa dışı yollara başvurmasıdır. Eğer bu yollara başvurarak para kazanırsanız; kazandığınız para hem vicdanları kanatır, hem de helal değildir.
Başkalarını kullanarak, aldatarak çok paralar kazanabilirsiniz. Ancak, böyle yaptığınızda sizde özdeğer, öz saygı, özgüven aşınmaları kaçınılmaz olur.
Üzülerek izlemekteyiz ki böyleleri özsaygının yerine; “Herkes böyle yapıyor pişkinliğini” özdeğer yerine; “Sen paradan haber ver” arsızlığını, özgüven yerine de çevresindeki yalakaları hem besleyip, hem de aşağılama cakacılığını koyarak yaşıyorlar.
Ne yazık ki, acımasız kapitalist sistem de onları desteklemekte.
Eğer bir toplumda ne yolla olursa olsun, sadece çok para kazandıkları için bu tipler “Toplumsal Örnek” olabiliyorsa söylenecek söz, toplumun sosyal ve ahlaki değerleri kaybolmaya yüz tutmuş olmaktır.
Oysa gerçek başarı; Kişinin yaşamının yaptıklarıyla anlamlı kılınmasıdır. Bu durum kişiyi hem kendi gözünde hem de başkalarının gözünde değerli yapar. Tek değeri para, tek anlamlı kazancı yine para olarak görmek, başarı kazanmak değil olsa olsa anlamlı bir yaşamı kaybetmektir.
Şu asla unutulmamalıdır; Üretmeyen, paylaşmayan, tek amacı çok para kazanıp zengin olmak isteyen ve bunun için de her yolu mübah görenler, bu dünyadan salyangozun beton zeminde bıraktığı iz kadar bir iz bırakmadan giderler.
“İnsanlar hayatlarındaki seçimleriyle, ya insan olurlar ya da olamazlar”
KİŞİLERE GÖRE DEĞİŞEN AHLAK ANLAYIŞI
Sabıkalı hırsız bir dükkâna girmiş. Para çekmecesini açarken yakalanmış. Mahkemeye çıkmış. Yargıç olayı anlatmasını istemiş. “Ben sigara tiryakisiyim. Sigaram bitmişti. Tiryakilikten başım dönüyordu. Çaresiz sigara satan kapalı bir dükkânın vitrin camını kırmak zorunda kaldım. Amacım bir paket sigara almaktı!!
Yargıç, hırsızın sözünü kesmiş: “İyi ama polisler seni dükkânın çekmecisini açarken yakalamışlar”
Sabıkalı hırsız hemen atılmış: “Ben dürüst ve ahlaklı bir adamım. Aldığım sigaranın, kırdığım camın parasını ödemek için çekmeceyi açmaya çalışıyordum.”
İnsanlık tarihi boyunca ahlak kavramı hep tartışılmış. Dinsel ahlak dışında, ahlakın göreceli olduğu ortaya çıkmıştır. Çoğu insan başkalarının yanında söylemleriyle adeta bir ahlak ve namus abidesi kesilir. Ancak tek başına kaldıklarında ahlak adına ne kadar kural varsa çiğneyip geçerler.
Alın size en masumundan bir örnek: Öğrenciler sınavlarda kopya çekmenin ahlaka aykırı bir davranış olduğunu pekâlâ bilirler. Ancak fırsat bulduklarında kopya çekmekten de geri duramazlar. Bir pazarcı esnafının meyvelerin güzellerini tezgâhı önüne sergileyip, kötülerini arkaya saklaması ve sonra da müşterisinin sepetini kötülerle doldurması ne derece ahlaklı bir davranıştır? Yine bir devlet memurunun, her fırsatta mesaisinden çalıp, görevini aksatmasına ne dersiniz?
Başkalarının emeğini sömürmek de bir ahlaksızlıktır. Ahlaksızlığın yaşı, başı diplomalısı diplomasızı olmaz. Başkalarının çalışmalarını kendisininmiş gibi sunan ne kadar çok diplomalı ahlaksıza rastlıyoruz.
Adama sormuşlar: “Sence sahte diplomalı bir hilekâr ile gerçek diplomalı bir üçkâğıtçı arasında ne fark vardır?” Adam, “Hiçbir fark yoktur. Biri diplomalı, diğeri diplomasız ahlaksızdır.” demiş. Ayrıca, zenginle fakire yaftalanan ahlak kavramları da farklılık gösterir. Zenginseniz, sözüm ona sanatçısanız, medyada her gün yer alıyorsanız; karşı cinsle nikâhsız yaşayabilirsiniz. Ne bileyim! Ayrıldığınız eşinizden çocuk doğurmak isteyebilirsiniz. Sizin yaptığınız arkadaşlık, flört olur. Ama fakirseniz doğrudan O….. olur.
Geçen yaz bir arkadaşım anlattı: Adam İsveç’te yıllarca çalışmış. Birikimi ile Anadolu’nun bir kasabasında organik tarım yapmaya karar vermiş. Toprağı satın alıp, tüm ekipmanını hazırlamış. Çevre köylerden bulduğu elemanlarına açıklamada bulunuyor: “Sakın tarlalarla suni gübre atmayın. Hele hele zehirli tarım ilacı hiç kullanmayın.” Elemanlardan birisi adama yakınlaşır ve kulağına fısıltıyla “Beyim, geceleyin ilaçlarız, gübreleriz. Kimse görmez.”
Alın size ahlaklı bir vatandaş daha. Etkili, yetkili kişilerin de fırsat bulduklarında ne denli ahlaklı davrandıkları hepimizin malumudur. Yandaşlığın, rüşvetin yaygın olduğu bir ülkede, üst düzey bir yöneticiye vatandaşın işi düşer. Ancak günler, haftalar, aylar geçer işle ilgili işlemler sonuçlanmaz. Üst düzey yöneticiyi tanıyanlar işin yürümesi için vatandaşa rüşvet vermesi gerektiğini söylerler. Vatandaş düşünür, taşınır. Parayı doğrudan vermek yerine bir kitabın sayfaları arasına koyup öyle verir ve boş zamanlarınızda okursunuz der. Çıkarken de işinin olması için yöneticinin imzasının gerekli olduğunu hatırlatır. Aradan bir süre geçer. İmza bir türlü atılmaz. Bir yolunu bulup huzuruna çıkar: “Çok özür dilerim. Size bir süre önce verdiğim kitabı okumaya zaman bulamadınız herhalde” der. Yönetici: “Okudum, okudum. Çok beğendim, hoşlandım” der. Vatandaş, “O halde ne bekliyorsunuz?” diye sorar. Cevap: “Bu kitabın ikinci, üçüncü ciltlerini” bekliyorum.