İsmail Hakkı Özsarı
Bilindiği gibi Küfe Hz. Ali taraftarlarının çoğunlukta olduğu bir şehirdir. Hikayeye göre; ticaretle meşgul olan Küfeli bir Arap, devesiyle Şam’a gitmiş. Şam sokaklarında dolaşırken, önceden tanımadığı birisi yanına yaklaşıp şöyle demiş; “O dişi deveyi bana ver. Deve benimdir.”
Küfeli Arap deveyi vermek istememiş ve karşı çıkarak; “Bu deve benimdi. Hem de deve dişi değil erkektir.”
Uzatmayalım, tartışma büyümüş. Olay Muaviye’ye aksetmiş. Muaviye olay mahalline gelerek gerekli inceleme ve soruşturmaları yaparak kararını açıklamış. Şöyle bir etrafına bakarak; “Bu dişi deve Şamlınındır.”
Sonra da orada toplananlara dönerek sormuş; “Ey cemaat bu dişi deve kimindir?”
Cemaat hep birlikte bağırmış; “Şamlınındır.”
Küfeli Arap şaşkın şaşkın devesinin arkasından bakarken, kendisini yanına çağıran Muaviye şöyle demiş; “Ey Küfeli dinle beni! Sen de ben de biliyoruz ki bu deve senindir ve dişi değil erkekti. Ama yine de sen Küfe’ye dönünce gördüklerini Hz. Ali’ye anlat ve de ki; “Ey Ali! Muaviye’nin dişi deveyi erkek deveden ayırt edemeyen, O ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!”
Bir sabah özel bir televizyon kanalında sabah haberleri izlerken gördüklerim ve duyduklarım birden bu öyküyü aklıma getirdi. Ben de sizlerle paylaşmak istedim. Muhabir Doğu Anadolu’da büyük bir şehrimizde sokak röportajı yapıyor. Muhabir mikrofonu vatandaşa uzatıyor ve soruyor; “Sizce devletin içinde paralel yapı var mı?”
Vatandaş yanıtlıyor; “Var tabii ya. Ama inşallah Başbakanımız halledecek.”
Muhabir; “Efendim yolsuzluk var, rüşvet var siz inanıyor musunuz?”
Vatandaş, “Hayır katiyen inanmıyorum hepsi yalan.”
Muhabir; “Ayakkabı kutularındaki paralar için ne diyorsunuz?”
Vatandaş; “Hepsi yalan, hepsi uydurma. Komplo var komplo.”
Kıssadan Hisse!
Sevgili okurlarım, Muaviye’nin vatandaşları gibi gördüklerinde değil de Halifesinden duyduklarına inanan vatandaşlarımız çok olduğu sürece işimiz çok zor. Allah yardımcımız olsun.
DÜŞÜNDÜREN ÖYKÜLER
Bilgenin birine sormuşlar: “Efendim, dünyada en çok kimi seversiniz?”
“Terzimi severim.” diye yanıtlamış bilge.
Soruyu soranlar şaşırmış. “Aman üstat, dünyada sevecek o kadar çok insan varken terzi de kim oluyor? O da nereden çıktı? Neden terzi?”
Bilge bu soruyu da şöyle yanıtlamış: “Dostlarım; ben terzimi severim çünkü ona her gittiğimde benim ölçümü yeniden alır. Ama ötekiler öyle değildir. Benim hakkımda bir kez karar verdiler mi ölünceye kadar da beni hep aynı gözle görürler.” Önyargılı olmanın yanlışlığını anlatan çok güzel bir öykü.
Einstein: “Önyargıları parçalamak, atomu parçalamaktan daha zordur!” diyerek önyargının önemini vurgulamıştır.
Voltaire bu konuda şöyle der: “Bir konu hakkında şüpheli karara varmak hatalı, kesin karar ise gülünç olur!”
Napolyon bir gün düşman askerlerinden kaçarken bakkal dükkanına girmiş. Bakkaldan hemen kendisini saklamasını emretmiş. Adam da Napolyon’u uygun bir yere saklayıp biraz sonra gelen düşmanlara da şöyle demiş: “Az evvel biri koşarak şu tarafa kaçtı. Nereye gittiğini fark edemedim.”
Nihayet Napolyon’un muhafızları yetişip, kendisini kurtardıktan sonra bakkal Napolyon’a sormuş: “Efendim, af buyurun ama merak ettim. Ölümle burun buruna gelmek nasıl bir duygu?”
Napolyon birden öfkelenmiş. “Sen kim oluyorsun da benimle böyle dalga geçercesine konuşabiliyorsun?” diye bağırmış. Askerlerine, “Bu adamı derhal kurşuna dizin!” diye emretmiş.
Askerler de adamın gözünü bağlayıp, karşısına dizilmişler. Mermiler namlulara sürülmüş. Artık ateş emri verilecek. Adamcağız içinden “Ah, ne yaptın sen? Şimdi ölüp gideceksin!” diye düşünürken, arkadan bir el uzanmış, gözündeki bağı açmış. Adam bir de bakmış ki karşısında Napolyon, adamın ölüm hakkındaki sorusunu tek cümleyle yanıtlamış:
“İşte böyle bir duygu!..”