İsmail Hakkı Özsarı
Bir öğretim yılının daha birinci dönemi sona eriyor. Öğrenciler karnelerini alacaklar. Karnelerdeki başarılı notlar bazı evlerde mutluluk yaratırken, başarısız karneler de ciddi sorunlara yol açacak. Bu sorunları hiçbir zaman o evin kendi sorunu olarak görmemek gerekir. Bu sorun aslında toplumsal sorunlardan birisidir.
“SINAV-NOT-KARNE” sistemi neyi ölçmektedir?
Öğrencinin çalışıp çalışmadığını mı? Konuları anlayıp, anlamadığını mı? Hangi konularda daha yetenekli olduğunu mu? Okulda mutlu olup, olmadığını mı? Sevincini ve üzüntüsünü paylaşmayı bilip bilmediğin mi? Bugünkü durumu ile geleceği arasındaki bağı kurup, kurmadığını mı? Sorumluluk duygusunun gelişip, gelişmediğini mi?
HAYIR.
Karneler ve karnelerdeki notlar, yukarıda saydıklarımın hiç birisini ölçmemektedir. Bu karne notları öğrencinin sisteme ne derecede uyum sağlayıp, sağlamadığını göstermektedir. Gelin hep beraber bu sistemi sorgulayalım ve şu sorulara yanıt arayalım. Bu sistemde düşünce eğitimi yapılıp, düşünme öğretilmekte midir?
Bu sistemde öğrencilere sorma, sorgulama, eleştirebilme, olaylara değişik açıdan bakabilme yeteneği kazandırılabilmekte midir?
Bu sistemde öğrencinin “KİŞİLİĞİ” üzerinde durulmakta mıdır? Kişilik özellikleri bilinmekte midir? Dahası merak edilmekte midir? Bu konuyla ilgili rehberlik hizmetleri layıkıyla verilmekte midir? Yoksa bu hizmetler olsa da olur, olmasa da olur türünden fanteziler mi sayılmaktadır?
Bu sistemin öğrenci davranışlarına buluş açısı nedir? “Uyumlu öğrenciyi” alınan kararlara bilinçli olarak katılan öğrencidir diye mi, yoksa itaat eden öğrenci diye mi tanımlamaktadır. Uyumsuz öğrenciden için ne düşünmektedir?
Sevgili okurlarım, ne yazık ki bu eğitim sistemimizde yukarıdaki sorularımızın hiç birisinin yanıtını bulmak olası değildir.
İlkokuldan başlayıp Üniversitede dahil öğrencilerin “ilgileri, istekleri, yetenekleri, kişilikleri, davranışları” tam olarak bilinmemekte hatta merakta edilmemektedir.
Aileler de sadece “SINAV¬ – NOT – KARNE” başarısına koşullandıkları için çocuklarını tanımayacak ve görmek istedikleri gibi göreceklerdir.
İnsanın en verimli yılları olan çocukluk ve gençlik yılları, ezberci, durağan, öğrenmeyi öğrenemeyen, doğru düşünmeyi bilemeyen köreltici bir sistemin içinde harcanıp gitmektedirler.
Sonuçta kişiliği ve davranışları eğitim sisteminin dışında kalmış öğrenciler bir mesleğin etiketine kavuşsa da mutlu bireyler olması zordur.
Oysa eğitimin amacı, çocuklara öğrenmeyi öğretme, bilgi sahibi yapma, bilgilerini günlük hayatta kullanabilmeleri becerisini kazandırma, doğru ve tutarlı davranışlar edinme olmalıdır. Bunları yapmayan bir sistem arızalıdır. Yanılgı içindedir.
Kişiliği gelişmemiş, davranışları düzelmemiş insanların eğitim düzeyleri ne olursa olsun toplumda neler yaptıklarına her gün tanık olmaktayız.