Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın Cuma Hutbesi’nde eşcinseller ile ilgili sözlerine Alperen Ocakları Karacabey İlçe Başkanı Ersin Gökkaya’dan destek geldi. Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın açıklamaları üzerinden bazı kesimlerin içlerinde besledikleri kinlerini kusmaya başladığını vurgulayan Gökkaya, “Hedeflerinin Sayın Ali Erbaş olmadığını çok iyi bildiğimiz bu kesimlerin asıl hedefi, bu hükmün kaynağı olan İslam’dır. Dolayısıyla Sayın hocamızın hedef alındığı değil, asıl İslam’ın hedef alındığı bir durum söz konusudur.” dedi.
Konuyla ilgili yazılı bir açıklama yapan Alperen Ocakları Karacabey İlçe Başkanı Ersin Gökkaya, şu ifadelere yer verdi: “Her Ramazan ayında ne yapıp edip Türkiye gündemine gelmeyi beceriyorlar. Gündem olmak için adeta Müslümanların mübarek Ramazan ayını bekleyen bu kişiler, bu kez de Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’a saldırdı. İdrakiyle şeref olduğumuz mübarek Ramazan ayının ilk hutbesinde Diyanet İşleri Başkanımız Sayın Ali Erbaş’ın, dinimizin ve töremizin muteber kaynaklarına dayanarak eşcinsellik ve evlilik dışı ilişkiyle ilgili açıklamalarına ilişkin gelişmeleri hayret ve dehşetle takip ediyoruz. T.C. Anayasası 633 sayılı kanun gereği Diyanet İşleri Başkanlığı’nın din konusunda toplumu aydınlatma görevi vardır. Bu görevi ifa ettiği için Diyanet İşleri gibi güzel faaliyetleri olan bir kurumun yıpratılmasına yönelik bu tutumlar kabul edilemez.
Kıyamete kadar geçerli tek din olarak kalacak İslamiyet’in emir ve yasaklarını hatırlattığı için alçakça bir hücuma maruz kalan Sayın Erbaş’ın bu çağrısına çağlara öncesinden kalma benzetmesi yapanlar ise din cehaletlerini ortaya koymuşlardır. Diri diri toprağa gömülen kız çocuklarının ayaklarının altına cenneti seren İslam dinine kin kusan kara cübbeli karanlık kişiler, İslam dini konusundaki cehaletlerini gösterdikleri gibi aslında kendi zihniyetlerinin ait olduğu çağdan haber vermişlerdir. Zira ortaçağın karanlık Avrupası’nda kadınlar şeytana benzetilmiş ve elinde meşale ile sapkınca onları kovalayanlar din adına kadınlara akıl almaz işkenceler etmiştir.
Dünyamız bir salgın hastalıkla mücadele halindedir. Ülkemiz ve bölgemiz uzun zamandan beri dehşet bir ateş çemberi ile kuşatılmış vaziyettedir. Emperyalist devletler bir taraftan bölgemiz üzerinde haritaları değiştirmek için kolları sıvamışken, diğer taraftan ülkemizi ve milletimizi tüm değerlerinden uzaklaştırarak manevi olarak da yıkma gayreti içerisindedirler. Asırlardır İslam’ın sancaktarı, Türk İslam Kültür ve Medeniyeti’nin merkezi olan evliya yurdu Türkiye’mizde zinanın suç olmaktan çıkarılması ile başlayan ahlaki yozlaşma süreci milletimizi, nesillerimizi kendi ruh köklerinden, öz değerlerinden ve Türk İslam geleneğinden adım adım koparmaktadır.
Emperyalist Haçlı zihniyetinin yaklaşık iki asırdır. Cemiyet hayatımıza gelenek ve göreneklerimize, bizi biz yapan değerlerimize ve aile birliğimize yönelik yıkım çalışmaları son elli yıldır hızına hız katmış, medya da bu yönde aktif rol almış ve toplumsal dokumuza uymayan diziler, filmler, yarışmalar, reklamlar ve muhtelif yayınlar ile desteklenmiş, İstanbul Sözleşmesi ile nihai hedefine oldukça yaklaşmıştır. İstanbul Sözleşmesi madde madde incelenip irdelendiğinde aile yapımızı, aile bağlarımızı ve cemiyet hayatımızı ahlaken çökertmeye ve kutsal değerlerimizi ferdi hayatımızdan silip atmaya yönelik sinsi planın büyük bir parçası olduğunu net bir şekilde görüyoruz. İstanbul sözleşmesi, dünyanın imrendiği aile hayatımızı dinamitleyen maddeler ile donatılmıştır. İstanbul sözleşmesi gelecek nesillerimizi raydan çıkarmayı, yörüngesiz bırakmayı, özgürlük paravanıyla dini ve ahlaki değerlerden tamamıyla koparmayı hedeflemektedir. İstanbul Sözleşmesi Türk milletini varoluş gayesinden uzaklaştırmayı amaçlayan sinsi bir projedir batının diktesidir.
Peki Nedir bu İstanbul sözleşmesi; 11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 14 Mart 2012’de kabul edilen, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren uluslararası bir sözleşmedir. Kısa adı; İstanbul Sözleşmesi olan metnin uzun ismi ise, kadınlara yönelik şiddet ve ev içi şiddetin önlenmesi, bunlarla mücadele hakkındaki Avrupa Konseyi sözleşmesidir. Bu sözleşme, toplumumuzun temel değerlerini derinden sarsacak maddeler ile donatılmıştır.
Sonuç olarak bu vahim sözleşme birçok Hristiyan ülkede dahi kabul görmemişken ne acıdır ki Müslümanların payitahtı olan ülkemizde, üstelik İstanbul Sözleşmesi adı altında maalesef imzalanmıştır. “Erkeklere benzeyen kadınlara ve kadınlara benzeyen erkeklere yüce Allah lanet etsin” hadisindeki lanetin muhatabı olmamak için ülkemiz derhal bu sözleşmeye attığı imzayı geri çekmelidir. Zinayı ve sapkın ilişkileri serbest bıraktığımız sürece ülkemizin içinde bulunduğu hastalıklar, bereketsizlik buhranlar ve sıkıntılar asla son bulmayacak ve Yüce Allah’ın rahmeti, bereketi ve inayeti üzerimizden kalkacaktır.
Aklı başında tüm sosyal bilimcilerimiz; kamuoyunu ve tüm yetkililerimizi bu gizli amaç konusunda bilgilendirilmelidir. Bu gizli yıkım projesine ivedi olarak son verilmelidir. Bizler Yesevi Alperenler Derneği olarak Sayın Cumhurbaşkanımız başta olmak üzere, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanımız, kabine ve diğer tüm hükümet yetkililerimiz aynı zamanda tüm siyasi partilerimiz ve STK’larımız bildirimizin konusu olan İstanbul Sözleşmesi’ni en öncelikli gündemleri yaparak bu sözleşmenin iptali noktasında karar almalarına davet ediyoruz. Bu konu partiler üstü bir konudur. Hatta Milli ve İslami bir davadır.
Yüce devletimizden ileride doğması muhtemel bir kargaşaya mahal vermemesi için yetkisini kullanmasını ve bu melun sözleşmeyi feshetmesini bekliyoruz. Ayrıca ilim adamlarımızı bu hususta daha fazla vaaza ve nasihate davet ediyoruz. Daha önceki sapkın faaliyetlerin engelleyicisi olarak şahsım ve derneğim bu konunun her platformda yakinen takipçisi olacaktır. Kamuoyuna saygılarımızla arz ederiz.”