İsmail Hakkı Özsarı
Profesör elinde içi su dolu bir bardakla sınıfa girer. Bardağı herkesin görebileceği şekilde tutarak sınıfa sorar:
“Bu bardağın ağırlığı sizce ne kadardır?”
Yanıtlar gelir; “50 gram”…, “100 gram” …, “125 gram” …
Profesör, “Bardağı tartmadıkça gerçekten ben de bilemem” der.
“Ancak benim sorum şu; bu bardağı böyle birkaç dakikalığına tutsaydım ne olurdu?”
“Hiçbir şey diye” yanıtlar öğrenciler.
“Tamam, bir saat boyunca tutsaydım ne olurdu?” diye sorar profesör bu kez.
Bir öğrenci “Kolunuz ağrımaya başlardı efendim” der.
“Haklısın peki bir gün boyunca tutsam ne olurdu?”
“Kolunuz iyice ağrır, kas spazmı, v.b. sorunlar yaşarsınız ve hastaneye gitmek zorunda kalırdınız” gibisinden yorumlar yapar öğrenciler.
“Çok doğru. Peki tüm bu sorunlar olurken bardağın ağırlığında bir değişme olur muydu?”
“Hayır” der öğrenciler.
Profesör: “Peki o zaman kolumun ağrısına ve kas spazmına neden olan olay neydi?”
Öğrenciler düşünürler.
“Acıdan ve ağrıdan kurtulmam için ne yapmam gerekir bu durumda” diye sorar profesör.
“Bardağı bırakın, yere düşsün” der öğrencilerden biri.
“Kesinlikle” der profesör.
Daha sonra profesör anlatmaya başlar:
“İşte çocuklar; hayatın problemleri de böyle bir şeydir. Onları kafanda birkaç dakika tutarsın, bir sorun yokmuş gibi görünür. Uzun bir süre düşünürsünüz, başınız ağrımaya başlar. Daha uzun süre düşünürseniz, artık sizi bitirmeye ve hiçbir şey yapmamanıza neden olur. Hayatınızdaki mücadeleleri ve problemleri düşünmek önemlidir. Ancak, önemli olan onları her günün sonunda uyumadan önce yere bırakmaktır, tıpkı bardak gibi. Bu şekilde strese girmez ve her gün taze bir beyin ile uyanır ve her yolunuza çıkan konuyla ve mücadeleyle başa çıkabilecek güçte olursunuz.”
Sevgili okurlarım gelin hiç olmazsa bugün, bir günlüğüne “Su dolu bardağı” yere bırakın.
ÖFKELİYKEN GÜLÜMSEMEK…
Öfkelenmen gerektiğinde öfkelen. Öfkelenmende yanlış bir şey yok. Yanlış olan öfkeliyken gülümsemeye çalışman. Eğer, öfkeliyken gülümsemeye çalışırsan, yüzündeki sırıtmanın sahte olduğu ortaya çıkar. Yürek öfkeyle ve sinirle dolu, dudaklar gülümsüyor. Ne kadar komik değil mi?
Kızgınlığında gülümsemeye çalışırsan, gerçekten gülümsemek istediğinde gülümseyemezsin. Çünkü tüm duygusal dünyan ve duygusal mekanizman ters yüz olmuştur. Yani demek istiyorum ki duygularınızı içinizden geldiği gibi yaşayın ve yansıtın. Duygularınız sizin zayıf yanlarınız değil bilakis gücünüzdür. Şunu unutmayalım, zamanında ifade edilmeyen, edilemeyen duygular bedende isyana neden olur. İşte psikomatik (sebebi ruhsal, belirtileri bedensel olan) hastalıkların nedeni bu duyguların sağlıklı yaşanmamasıdır.
Öfkenin dışarı boşaltılması olayı vardır. Öfkenizi nasıl boşalttığınız çok çok önemli. Bazı insanlar bir tartışmada en son söylenmesi gerekeni en önce söyleyiverirler ve böyle yapmakla da övünürler. Oysa yaptıkları doğru değildir. Kendimizi bir de öfke duyduğumuz kişinin yerine koyalım yani “Empati” kuralım. Neden öfkelendiğimizi kırmadan dökmeden söyleyelim. Ne demişler “İnsanlar konuşa konuşa, hayvanlar koklaşa koklaşa anlaşırlar.”
Öfke iki kaynaktan boşaltılır. Birincisi dişler, ikincisi parmaklar. Bütün hayvanlar kızdıklarında ısırırlar. İnsanlar da elleriyle zarar verirler.
Uzun süre öfkelerini bastıran insanlar dişleriyle sorun yaşarlar. Yine bazı insanlar uykularında dişlerini gıcırdatırlar. Bu durum gündüz biriktirdiği öfkenin gece dişlerden boşalmasıdır.
Biz ne dersek diyelim, her insanın bir yaradılışı vardır. Kimileri vurdumduymaz, kimileri de alabildiğine hassas! İnsanı değiştirmek, siyahı beyaz yapmak kadar zordur.
Her insanın kanayan bir yarası vardır. Kimileri bu yaranın kanını içine, kimileri de dışına boşaltır. Yarayı yok edemezsiniz. Benim demek istediğim, yaranın kanını dışınıza boşaltanlardan olun. Yani duygularınızı sağlıklı yaşayın.
Gülmek istiyorsanız doya doya gülün, ağlamak istiyorsanız da doya doya ağlayın. Zira gülmek de ağlamak da birer meditasyondur. İnsanı çok rahatlatır.