İsmail Hakkı Özsarı
1922 yılının Şubat ayında, Mustafa Kemal Avrupa’ya bir heyet göndermeye karar verir. Amaç Londra, Paris ve Roma’ya Türk görüşünü anlatmaktı.
Padişahın ajanları, heyet üyelerinden Kâtip Kemal Bey’in evine gizlice girerler. Gizli belgelerin fotoğraflarını çekerler. Ve Padişah Vahdettin de bu belgeleri 6 Mart 1922 tarihinde, mabeyincisi ile İngiliz Yüksek Komiserliği’ne gönderir. Padişahın bu vatanseverliği(!) üzerine de, İngiliz yüzbaşı Armstrong şöyle bir rapor yayınlar; “Padişahın lehinde bulunmak bize göre en sağlam siyasettir. Her emrimizi yerine getirmeye hazırdır.”
Yine bu sıralarda Padişah Vahdettin’in güdümündeki İslam Teâli (Yüceltme) Cemiyeti’nin bildirilerinde şöyle deniyordu: “Yunan ordusunun, halifenin ordusu sayılması gerekir. Asıl kafaları koparılacak mahlûklar Ankara’dadır. Kim ki milliyetçilerle birlikte Yunan’a karşı gelirse, şeran kâfirdir…”
Bu arada Vahdettin’in Adliye Nâzırı Ali Rüştü ise, “Yunan ordusunun başarısı için dua edilmesini” istiyordu.
Bütün bunlar cereyan ederken, Mustafa Kemal bir yandan da en yakın arkadaşlarının ürkekliği, çekingenliği ile mandacılarla, savaş açtığı çetecilerle, şeriatçılarla, hilafetçilerle vb. uğraşmak zorundaydı.
(Not: Bu konuda geniş bilgi sahibi olmak için, baştan sona Mustafa Kemal’in yanında olan gazeteci Fatih Rıfkı Atay’ın Çankaya kitabını ilgilenenlere öneririm.)
Şükürler olsun ki O, tüm bu olumsuzlukların üstesinden gelmeyi başardı. Çünkü M. Kemal halkına güvenen, ‘ÖZGÜRLÜK VE BAĞIMSIZLIK BENİM KARAKTERİMDİR.” diyen bir dehâ idi.
Bunun içindir ki zamanın başbakanı, kendi parlamentosunun önünde, çaresiz bir itirafta bulunur; “BÖYLE BİR DAHİ ANCAK YÜZYILDA BİR ÇIKAR. O DA BİZE RASTLADI.”
Batı, Atatürk devrimlerinin Atatürk’ten sonra yaşayacağına inanmıyordu. Tek engel ortadan kalkınca devrim çökecek ve batı Lozan’da verdiklerini geri alacaktı. Batının en büyük umudu da Türkiye’deki gerici güçlerdi. Yani Atatürk’ü ölümünden sonra bizzat kendi milletinin reddetmesiydi.
Batı Atatürk’ü hiçbir zaman istemedi. Çünkü kendilerinin çıkarlarına ters düşüyordu. Ancak, bükemediği bileği öpmek zorunda kaldılar.