Mustafa Arı
İnsan Allah’a karşı mükellef kılınmış bir varlık olduğu gibi insanlara ve diğer varlıklara karşı da yükümlü kılınmıştır.
İyi insan olmak için ilkeli ve şu kurallara sahip olmalıdır: İlim, bilim, din, iman, ahlak, edep, haya, doğruluk, adalet, insaf, vicdan gibi değerlerle kendimizi geliştirip olgunlaştırmalıyız.
Hiçbir olumsuzluk, kötülük, zarar ziyan içinde bulunmamalıyız. Herkese karşı doğru ve hakça davranmalıyız. Sorumluluk bilincinde olmalıyız. İletişimde görmek olmalıyız. Aile içinde akraba, komşu ve arkadaşlarla sevgi, saygı, şefkat, merhamet ve hoşgörülü olmalıyız. Kendimize yapılmasını istemediğimiz bir davranışı başkalarına yapmamalıyız. Her işimizde İslam ahlakı ile hareket etmeliyiz.
Alkol, içki, kumar, şans oyunları ve aldatıcı davranışlarda bulunmamalıyız. Maddi ve manevi her yönden temiz olmalıyız. Allah’ın emirlerini yerine getirip yasaklarından sakınmalıyız. Şüpheli şeylerden de uzak durmalıyız. Her işimizi ilim, din ve ortak akıl ile yapmalıyız. Doğayı korumalı, hayvan haklarına uymalıyız. Sözünün eri olmalıyız.
Farz, vacip, sünneti baz alarak Kur’an-ı Kerim’i peygamberimiz gibi yaşamaya çalışmalıyız. Haram, günah, israf, müfsit işlerden saklanmalıyız. Sağlığımızı korumalı, vaktimizi iyi değerlendirmeliyiz.
İbadetlerimizi Rabbimizin bildirdiği gibi yapmalıyız. Allah’ın sevdiklerini sevmeli, sevmediklerini sevmemeliyiz. Nefs-i emmareye, şeytana uymaktan uzak durmalıyız. Şiddet, terör yapanlara karşı çıkmalıyız. Toplumda kötülüğün azalmasına çalışmalıyız. İyi insan yıkıcı değil, yapıcı olmalıdır.
İşine gelince sevip zoru görünce kaçmamalıyız.
İnsan gittiği yere sevinç getirir, giderken de yüzünü bırakır. Yani aranır; “Ah Nerede” denir. Başkaların derdi ile dertlenmeliyiz. Her insan, aklından kötülük geçirmeyen her kötülüğün farkında olup iyiliği tercih etmeli, kendini kötü işlerden sakındırmalıdır.
İyi insan olmak vicdan işidir, karakter işidir. Demek ki iyi insan olmak için dürüstlük, samimiyet, karakter ister.
İnsanlara iyi görünmek istiyorsanız onlara selam verin, gülümseyin, yalan söylemeyin, hak yemeyin, onları affedin, iltifat edin, önemseyin, size yakın yardım etmeyen birine bile yardım edin. Yaptıklarınızı başkaları takdir etsin diye değil, sadece Allah rızası için yapın.
Mevlana’nın dediği gibi “Ya olduğun gibi görün ya göründüğün gibi ol”
İyilik kötülükten üstündür, iyiliğe nankörlük ile cevap vermemek gerekir. Çünkü iyilikler kötülükleri yok eder. Allah iyilik yapanları sever.
KALP KIRMAK
İşte geldik, gidiyoruz şu yalan dünyadan. Kalp kırmaya, gönül yıkmaya ne gerek var. Yıkmak istersek çok kolay bilgili olmaya gerek yoktur. Herkes kolaylıkla kalp kırabilir.
Kalp kırmak, Allah’ı incitmektir. Çünkü Kalp, yüce Allah’ın nazargahıdır. Yeryüzünde kalp kıran tek canlı insanoğludur. Kalp kırmada üzerimize yok!
Sporda, siyasette, okulda, iş yerinde, bazen aile içerisinde, incir çekirdeğini bile doldurmayacak kadar basit meseleler yüzünden nefes alır gibi kalp kırıyoruz. Günümüzde kalp kırılmış, dostluklar bitmiş hiç önemli değil. Önemli olan günü nasıl kurtarırım, günü nasıl kâr ile kapatabilirim mantığı hakimdir.
Kalp kırma üzerine, söylenen o kadar sözler var ki:
Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v) buyuruyor ki: “Kalp kırmak, 70 kere Kabe’yi yıkmaktan daha büyük günahtır.”
Kalp kırmanın, gönül yıkmanın Kabe’yi yıkmaktan daha büyük günah olduğu ifade edilmiştir.
Hz. Ömer buyuruyor ki: “Ey Kabe! Seni bin kez yıksam yeniden yapabilirim Ama kırılan bir kalbi asla.”
Hz. Mevlana diyor ki: “Kopan gülün dalında durması ne kadar zorsa, kırılan kalbinde onarılması o kadar zordur.”
Yunus Emre demiştir ki: Yunus, kalp kırma konusunda şöyle diyor, ”Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil. Yetmiş iki millet dahi elin yüzün yumaz değil”
“Kırma dostun kalbini; onaracak ustası yok, soldurma gönül çiçeğini; sulamaya ibrik yok.”
Kalbi kırılan birinin gönlünü almak o kadar zor ki! Her şeye rağmen kalp kırmayı prensip edinmiş ve bunu bir üstünlük olarak görenleri vicdanlarıyla baş başa bırakıyorum.
“Kalp kırmaya tek bir söz yeter ama kırılan kalbi tamir etmeye ne bir özür, ne de bir ömür yeter.” sözünden hareketle kimsenin kalbini kırmayalım, incitmeyelim.
Kalp kırmayı marifet sayanlar, marifet kalp kırmak değil, kalpleri kazanmaktır.
“Ağacın dalını rüzgar, insanın kalbini insan kırar.” derler ya…
Hepimiz biliriz ki; Bazen lafa söze de gerek yok bir bakış da kalp kırar. Kırdığınız yerden kırılacaksınız! Bir kalbi kırmak, senelerce ibadet ve zikir sevabının hepsini alıp götürür. Dinimiz öyle bir dindir ki, kafirin dahi kalbini kırmayı yasaklamıştır.
Düşüncesizliğimiz, edep ve adap konusundaki yanlış yaklaşımlarımız, anlamadan-dinlemeden insanların üzerine gitmemiz, dolduruşlara gelip insanlara hakaret etmemiz, kendimizi ispat adına birçok kalbin kırılmasına yol açmıştır.
Sevgi varken… Hoşgörü varken… İnsanların kusurunu ve yanlışını örtmek varken…Şefkat ve merhamet varken…Tevazu ve alçak gönüllük varken… Yardım elimizi cömertçe uzatmak varken… Öfke ve hiddetimize mani olabilmek varken… Neden hep tersini yaparız hiç düşündünüz mü?
“Ya kırdığın kalbi Allah seviyorsa? Bilemezsin. Bilseydin ödün kopardı, dokunamazdın.”
Keşke herkes düşünüp ve söylediği her sözü elekten geçirse ne şiş yanacak ne de kebap, ama bazen içimizdeki düşüncelere yenik düşüyoruz değil mi?
Hiç kimsenin kalbinin kırılmaması ve kırılan kalplerin ise daha fazla acımadan tamir edilmesi dileği ile… SELAM VE DUA İLE…