İsmail Hakkı Özsarı
Kimlerden söz ettiğimi anladınız mı? Önce evin annesinin sonra da evlatlarının gölgesinde yaşamak zorunda kalan babalardan söz ediyorum.
Evin en öksüzü onlardır. Herkese kimse olurken, kendileri kimsesizdir. Evin direği olurken, kendilerinin dayanacağı bir direkleri yoktur. O herkesi dinlerken kendisini dinleyecek birini bulamaz. Çünkü “O” güçlüdür.
Nasıl olsa sorunlarını tek başına çözebilir. Erkeklerin gözyaşı dökmesinin zayıflık hatta ayıp sayıldığı bir toplumda yetiştirilmişlerdir. Onlar da ne yapsınlar, yüreklerindeki kanamaları beyinlerine boşaltırlar ve bu yüzden de çok yaşamazlar.
İstatistiklere bakın; erkeklerin yaşam süresi ortalaması kadınlardan epeyce düşüktür. Batmakta olan bir gemiyi en son onlar terk etmek zorundadır. Yine düşmek üzere olan bir balondan atılacak ilk safra onlardır.
Ailedeki gizli kapaklı işlerden en son onların haberi olur. Hani derler ya “En son babalar duyar”, gerçekten doğrudur. Aynen en son babalar duyar. Biricik kızının ya da kızlarının ilk aşkı babasıdır. Ancak zaman hızla geçer. Kız büyür ergenlik dönemine gelir. Yavaş yavaş babasını aldatmaya başlar, başka sevgili bulur. Kabullenmek zor da olsa doğrusu böyle olmak zorundadır.
Yıllardır üstüne titrediği, canı gibi sevdiği, gözünün nuru kızını alıverirler elinden. Hem de “Allah’ın emri, Peygamber’in kavliyle.”
Zavallının içi yanarken bir de düğün dernek yaparlar. Ne yapsın o da zor da olsa neşeli görünmek hatta halay çekip oynamak zorundadır. Eeee! Adalet yerini bulmuştur. Çünkü kendisi de zamanında bir babanın elinden aynı yöntemle kızını almıştır.
Hayatını evlatlarına adayan, bu uğurda sorumluluk duygusuyla davranan, varını yoğunu çocuklarına harcarken kendisinin bir dikili ağacı olmayan ama kendisi kocaman bir ağaç olan tüm babalara selam olsun.
Not: Sevgili anneler, bu yazıda anlatılan sizin babalarınızdır. Sakın alınganlık göstermeyin.