Mustafa Arı
1- Nefs-i Emmâre: Üzeri yoğun ve kalın perdelerle kaplı olan nefistir. Bu nefis; zararlı, tehlikeli, azgın ve düşmandır. Terbiyesi şiddetli tevhid okumakla mümkündür.
2- Nefs-i Levvâme: Bu nefsin üzeri hafif ve ince perdelerle kaplıdır. Azıcık başı ezilmiş, pejmurde yılan gibidir. O, darbeli tevhidle islah olur.
3- Nefs-i Mülhime: Üzeri nur ve zulmet karışımı perdelerle kaplı nefistir. Zikri ve istiğfarı çok okuyan, buna rağmen kendini beğenen; and az da olsa iyi amelde bulunan, Hakk’a yönelmiş gibi görünen nefistir. Bu nefis, istiğfarı çoğaltmak ve halkla ilişkiyi azaltmakla terbiye olur.
4- Nefs-i Mutmainne: Nurlu perdelerin ağırlıkta olduğu nefistir. Sürekli ibadet ve taatta bulunur. Bunu muhafaza etmek; namaz kılmakla, oruç tutmakla, sadaka vermekle, insanlara merhamet göstermekle, hoşgörü sahibi olmakla mümkündür. Bu makamda çok çeşitli mertebeler vardır. Mesela: “Hayret” makamı buradadır. Bu makamın hallerine dalıp da olduğu yerde kalmamalı ve “Hayret” makamının harikulade halleri kişiyi şaşırtmamalıdır. Mürid, mürşidine rabıtasıyla sıkı yapışmalıdır.
5- Nefs-i Râdiye: Nurluluk artar, karanlık yok olur. Her yönden insana faydalı olan can, canan makamıdır. Bu kapıdan merdıye kapısı açılır.
6- Nefs-i Merdıye: Velilerde bulunan Allah’a teslimiyet yoludur. Bu makama ulaşan kişi velayet hil’atini giyer.
7- Nefs-i Kamile): Perdelerin kalktığı ve zulmetin yok olduğu makamdır. Binde bir veli buraya ulaşır. Bu makam, büyük rütbeli velilerin makamıdır. Her veli buraya gelemez. Peygamber vekilliği buradan geçer. Buna ise ancak Hz. Ali Efendimizin vârisi olan evliyâullah efendilerimiz erişebilir. Her nefsin bir âlemi,bir seyri,bir hâli,bir vâridi,bir mahalli,bir müşahedesi,bir ismi ve bir nuru(rengi) vardır. Buna ancak ehli vakıftır.
LÂ TAHZEN (ÜZÜLME)
Siyer kaynaklarından öğrendiğimize göre Sevgili Peygamberimiz sadık dostu Hz. Ebubekir ile Mekke’den Medine’ye hicret ederken Sevr Dağı’nda 3 gün kalmışlardır. Müşrikler peygamberimizi öldürme kararı aldıkları için onun peşinden giderler mağaranın dibine kadar gelmişler, sesleri duyuluyor ve Hz. Ebubekir endişeleniyor.
İşte Peygamberimiz burada Hz. Ebubekir’e “Lâ tahzen! Üzülme! Korkma! Allah bizimle beraberdir.” demiştir.
Bu “Üzülme” sözünü biraz genişletelim;
İnsanlar senin kalbini kırmışsa Üzülme! Allah ben kırık kalplerdeyim buyurmadı mı?
Üzülme! Hüzün düşmanı sevindirir, dostunu üzer, haset edenin diline düşürür.
Üzülme! Hüzün kaybolanı geri getirmez. Öleni diriltmez, kaderi değiştirmez, hiçbir fayda getirmez.
Üzülme! Hüzün sinirleri yıpratır, kalbini yorar, gecelerini mahveder.
Üzülme! Günah işlediysen tövbe et. Yanlış yaptıysan düzelt.
Üzülme! Kaybettiğin şey için Allah’ın sana bahşettiği diğer nimetleri düşün ve şükret.
Üzülme! Ehli batılın sözlerinden dolayı onların tenkitlerine sabrettiğin sürece mükafatlandırılacağını unutma.
Üzülme! İnsanlara ihsanda bulunduğun sürece… Mutluluğun yolu insanlara ihsanda bulunmaktan geçer.
Üzülme! İyiliğin mükafatı 10 mislidir. 700 misline çıkar, kötünün karşılığı ise mislincedir.
Üzülme! Dünya ne seçim, ne geçim dünyasıdır. Dünya imtihan dünyasıdır.
Üzülme! Altın ateş ile iyi kul da bela ve musibet ile tecrübe edilir. Sabaha çıktıktan sonra akşamı bekleme. Akşama kavuşunca da sabahı bekleme. Ne maziye takıl kal, ne de gelecek kaygısı içinde ol! Yani ânı yaşa.
Üzülme! Her zorlukla birlikte kolaylık vardır. Yani kolaylık zorluğun içinde saklıdır.
Bu “Üzülme” sözü kişilik gelişimine İslami bir bakıştır.