Ahmet Aygün Ata
Türkiye Cumhuriyeti’nin 98 yıllık varoluşu süresince gelen iktidarların birçoğu, özellikle de 1950’den sonra Batı emperyalizmi ve kapitalizmi ile doğrudan bağlantılıdır. Onların destekleri ve içimizdeki kapıyı kilitli tutmayanların kalemşörlüğü ile Türkiye Cumhuriyeti’nin zarar göreceği ne varsa yaptılar.
Buna karşın 1980 yılına dek ‘Ulusal Çıkarları’ gözeten çok doğru eylem ve söylemleri oldu. Özellikle tarımı yöneten kamu kurumlarına sahip çıktılar. Ne zaman ki 80 darbesinin ilk çocuğu olan ANAP doğdu, işte “Satarım” diyenlerin de dönemi başladı.
Ardından WikiLeaks Belgeleri’nde adı “Bosphorus Rose” yani “Boğazın Gülü” olarak geçen Tansu Çiller, “Son sosyalist devleti de yıktık” demesiyle Türkiye Cumhuriyeti’nin tarım kurumlarına ve fabrikalarını yok etmeye yönelik eylemler hız kazandı. Üçlü koalisyon döneminde ise ilk 20 yıllık süreçte en çok özelleştirme ve peşkeş çekme yaşandı. AKP’nin temelini oluşturan Graham Fuller imzalı Yeni Türkiye tasarısı ile FETÖ devlet kurumlarımıza Türkiye Cumhuriyeti’ni yıkmak için iyice yerleşmeye başladı. Bu süreçte FETÖ terör örgütünün elebaşı, “Kanarya Sevenler Derneği’nin yönetimini bile ele geçirin” yönergesi ilan etti. Doğal olarak birlikte yürüyenler de yönerge çerçevesinde hareket etmeye başladı.
Bunda en büyük çekişme tarımın kitle örgütlerinde görülmeye başlandı. İnanılmaz kampanyalar yürütülür oldu. İktidarın milletvekilleri bölgede kendilerine yakın gördüklerini açıkça ya da dolaylı desteklemeye başladı. Seçim kampanyası çerçevesinde adaylar bürolar tutmaya, yemekler vermeye, çığırtkanlar ile seçilmek için akla hayale gelmedik çalışmalar sergiler duruma geldi. En çok şu tümceler kullanılmaya başlandı: “Millet için” ya da “Halk için” …Milletin adı, halkın adı ise hiç kullanılmadı! Kullanılmamaya da devam ediliyor!
Atatürk’ümüzü bunları gördükçe daha sıkı bağlılık ve saygıyla anımsıyoruz. Atamız; “Yüce Türk Milleti”, “Büyük Türk Milleti”, “Soylu Türk Milleti” diye hitap ederdi, şimdilerde adı söylenemeyen, söylenmeyen ulusuna…
Geçen hafta bir komşu ilin Ziraat Odası Başkanı’nın buğday ve arpa dış alımını eleştiren demecini okudum. “Millete çok ayıp ediyorlar” dedi.! Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor. Aklına şu sorular geliyor insanın:
– Pancar ekimine engel getirilirken de yalnızca “ayıp” mı olmuştur?
– Tütün üreticileri ekiyor diye mahkemeye verilirken de “ayıp” mı edilmiştir?
– Dünyanın kendisine yeten yedi ülkesinden biriyken bugün dış alım cenneti yapılırken de “ayıp” mı edilmişti?
Yalnızca bu mudur bir çiftçi temsilcisinin savunması…!
Yalnızca doyuranı savunmak varken tarımı mahvedenlerin resimlerini halıya nakşetmek midir çiftçinin savunulması!
Son Ziraat Odası seçimi sırasında muhtarlarımız ve delegelerimizle durum değerlendirmesi yapıyorduk. Bir muhtarımız, “Eskiden köylerimizin delegeleri gizli kapaklı seçilirdi, kim olduğunu bilmezdik. Şimdi tam bir demokrasi şöleni oluyor” demişti.
“O dönemlerde öyle oluyordu belki Muhtarım ama o dönemde hükümetler tarımı, çiftçiyi yok etmeye uğraşamıyordu. Çünkü, KİT’ler dimdik ayaktaydı. KİT’ler gerçekten milli bir düşünceye sahipti. Ve insanlarımız bu güvenle poları 16’dan 12’ye düşürülür diye korkmuyordu” dediğimi anımsıyorum.
Tarım ve çiftçi örgütlerimiz bugün iktidarın ya da bölgesindeki siyasi güçlerin oyuncağı, şov alanı durumuna getirilmiştir. Gerçek çözümler yerine birini ya da birilerini kutsama merkezi olmuştur. Üretimi düşünmek ise hak getire! Çiftçi için gerçek ve kalıcı çözümler üretmek hak getire! Bunları gördükçe hepimizin şu soruları sorması haktır, koşuldur, Türkiye Cumhuriyeti’nin doyması demektir. Çocuklarımızın yarını, geleceğimizin güvencesidir. Bu sorulara yanıt aramayı bırakın, bunları yapacak olanları bulmak, seçmek namusumuz olmalıdır;
– Poları düşürüp sonra yükselttik diyenlere alkış yapmak mıdır, Kitle Örgütü Yöneticiliği?
– Dibimizdeki TİGEM’de özel-leş-tir-meler ile peşkeş çekerek Karacabey’den çalışan bırakmayanlara alkış yapmak mıdır, Kitle Örgütü Yöneticiliği?
– Komşu ilin Ziraat Odası Başkanı gibi buğday ve arpa dış alımına “çiftçimize çok ayıp edilmiştir” gibi dar bir eleştiri sığlığı mıdır, Kitle Örgütü Yöneticiliği?
– Kendi iktidar ve ikballeri için batırdıkları domates üreticisine sözde yardım ediyormuş gibi ilgisi olmayan devlet kurumlarını kullanarak çözüm bulduklarını sananlara alkış yapmak mıdır, Kitle Örgütü Yöneticiliği?
– Kendi kendine yeten bir ülke iken ele güne muhtaç edenlerin, dış ülkelerden madalyalar alanların, çiftçiyi kendi tarlasında işçi yapanların alkışlanması mıdır, Kitle Örgütü Yöneticiliği?
… Şeker Fabrikaları ve Pancar Kooperatifi Şirketi seçimlerinde Türkiye genelinde inanılmaz bir iktidar teveccühü var. Milletvekilleri, İl ve İlçe Yöneticileri cirit atmaktadır. Kuşkusuz bunda iktidarlarının devamını sağlamak çalışması çok etkili.
Ancak bu kan akmasını getirmemelidir.
Kayseri’de pancar kooperatifi seçimlerinde bir adayın eşi bıçaklanmış, çocuğu darp edilmiş. Gelinen, getirilen nokta ne yazık ki budur…
Artık düşünme zamanı geçmiş. Tek kurtuluş yolunda hepimizin buluşması zamanıdır. Mustafa Kemal Atatürk’ümüzün ‘Karma Ekonomisi’ çerçevesinde, Atatürk İlke ve Devrimleri’nin sarsılmaz iradesiyle birleşmeliyiz.