Yılmaz Katran
Dostlarım;
İki milyon altıyüz bin ailenin gencecik evlatları büyük umutlarla sınavlara girdi. Onlardan daha fazla ana babaları imtihan boyunca büyük bir heyecanla onları beklediler. Pandemi dolayısı ile iki yıldır eğitim zaten içler acısı bir durumda. Bununla mücadele eden lise talebelerinin ne gibi bir sonuç alacakları merakla bekleniyordu. Bu işlerle alakalı otoritelerin beklentileri aşağı yukarı sonuçları dedikleri gibi sona erdi. Bir çok aile üzülerek bu seneyi de boşa harcadılar.
Bu yılki imtihan sonuçları, orta öğretimin talebeye yeterli bilgiyi verememesinden dolayı senelerdir başarının her yıl katlanarak başarısızlıklarla sonuçlanması rekorunu kırdı. İki milyon altıyüzbin talebenin 511 bini hiç bir soruya cevap veremediğinden sıfır çekti. Yani 150 puanı alamadığından tahsile devamı seneye yapılacak sınavlara kaldı. 180 puandan 400 puana kadar alanlar iki yıllık üniversitelere girmeye hak kazandı. Üzülelim mi, sevinelim mi! Maalesef iki milyon altıyüz bin gibi bu kadar büyük bir katılımdan, sadece dörtyüz yirmi sekiz bin gencimiz dört senelik üniversitelere girmeye hak kazandı.
Ülkemiz eğitimde büyük bir açmazın içinde, nereye gittiği belli olmayan bir yoldadır. Milli Eğitim’le ilgili hiç bir çalışmanın olmaması çok düşündürücüdür. Bu nasıl olur da düzeltilmeye uğraşılmıyor anlamıyorum.
Şu anki eğitim tamamen bir aldatmacıdır. Şöyle ki; halen üç milyona yakın iki yıllık benzeri dallardan olmak üzere işsiz diplomalı gencimiz 23- 24 yaşından eğitimle uğraştığı için hiç bir işi bilmediğinden ailesine yük olarak dolaşmaktadır. Bunlara bu yıl da bir milyon genç ilave olacaktır.
Devletimizin eğitime neden bu kadar ilgisiz olması anlaşılır gibi değil! Dünyada birçok örnekler varken, inatla yanlış düzenlemelerle gençlerin hayatları karartılıyor. İşe yarayacak üniversiteye giremeyen, hiç olmazsa bir diplomam olsun diye inatla devam eden, 25 yaşında üniversiteyi bitiren ancak diploması iş bulmaya pek yardımcı olmayan, iş bilgisi olmadığından herhangi sanat bilgisi isteyen işlerde de çalışamayacağından bu gençler nasıl hayata atılacak? Gençlerimiz nasıl yuva kuracak, geçimini nerelerden temin edecek? Bunları sen-ben değil, devletin düşünmesi lazım değil mi? Dünya bunu nasıl düzenlemiş senelerdir bu konuşulur anlatılır. Biri söyler birileri dinler ama hoca bildiğini okur. Orta öğretimde çocukların yapabileceği işlere yönlendirilmesi gerekmektedir. Milli Eğitim’in asli görevi budur. İşe yaramaz diplomalı üniversiteli mi, yoksa rahatlıkla iş bulan geçimini temin eden teknisyenlik mi, maalesef daha bunu göremiyorlar.
Dostlarım;
Analar babalar lütfen çocuklarınızın istikbalini sizler düşüneceksiniz. Bu görevi en iyi nasıl yapabiliriz diye ilkokuldan itibaren hazırlıklarınızı yapmanız lazım. Evlatlar yarış atı değildir. Onun çocuğu üniversiteye gidiyor, bizimkisi neden gitmesin gibi düşünceleri aklınızdan çıkarın. Her evladın bir yeteneği vardır, sizler onu bulmaya çalışın. Bugünün dünyasında büyük buluşların çoğunu teknik bilgiye yakın insanlar buldu. Apple’ın mucidi Billy Gates üniversiteyi terk etmiş biridir. Ancak şuan dünya çapında bir şirketi var. Bu tür örnekleri çoğaltmak mümkün.
İşte maalesef liseden mezun olan evlatlarımızın öğrendikleri ve verdikleri doğru cevaplar çok vahim. Bu durumdan çocuklar ve aileler değil, Milli Eğitim Bakanlığı ile devletimiz utansın.
Bugüne kadar olanların düzelmesi imkansız ama hiç olmasa bundan sonra yetişecekleri ne olur ne gerekiyorsa en kısa zamanda yapın! Gençlerimizin ve geleceğimizin önünü açmaya gayret gösterin. Yarınlarda her şeyin güzel olacağı bir Türkiye ümit ediyorum. Sağlıkla kalın…