Mustafa Arı
Yeni yıl hepimize yeni umutlar, yeni beklentiler, yeni sevinçler ve başarılar getirmesini dileyerek sözlerime başlıyorum.
Yeni yıl biz Müslümanlar olarak Miladi yılın başlangıcı olarak kabul ederiz. Müslümanların yeni yılı Hicri Yıl ile yani Hz Muhammed’in Mekke’den Medine’ye hicreti ile başlar.
25 Aralık’tan itibaren Hristiyanlar Hz İsa’nın doğumuna inanır ve kutlarlar. Hz. İsa bizim de peygamberimizdir. Lakin bir peygamberin doğumu dinimizin inançlarına uygun olmayan davranışlarla kutlanmaz. Hristiyanlar bizim dini günlerimizi kutlamadıkları gibi bizler de onlardan olur düşüncesiyle onlara benzememek için onlara uyumayız. Peygamberimiz (s.a v), “Men teşebbehe bi kavmin fe hüve minhüm)” buyurmuş: “Kim bir kavme benzerse onlardan olur.” Artık Müslümanlar yılbaşında Noel’i kutlamazlar.
Yeni bir yıla girmek demek, “Vur patlasın çal oynasın” demek değildir.
Yeni yıla girerken 10’dan aşağı doğru sayanları, havai fişek atanları ve alkışlarla yeni yıla girdik diye sevinenlere şahit oluruz. Bu arada belirtmek isterim ki, yeni yıl mesajları göndermekte dinen bir sakınca yoktur. Yeni yıl ne getirir ne götürür bilinmez ama ömrümüzden bir yıl götürmüştür.
Yeni yıla girmek demek, “Vur patlasın çal oynasın” demek değildir.
Yeni yıla girmek demek haram olan içkiyi tüketmek, zina yapmak, kumar oynamak değildir. Yeni yıla girmek demek, insanların sıkıntılarını görmezden gelerek hayatı oyun ve eğlence olarak görmek değildir. Yeni yıla girmek demek hayata dair düşüncelere dalmak demektir.
Yeni yıla girmek demek, geçmişte yaşananlardan ders çıkararak gelecek yılda en güzele ulaşma çabası içinde olmak demektir.
Yeni yıla girmek demek, hayat muhasebesini yapabilmek demektir. Yeni yılı yıla girmek demek, iyi olanlara yönelme kötü olanlardan uzaklaşma demektir.
Geçmiş yılda korona hastalığından çok dostlarımızı kaybettik. Yeni yılda herkesin beklentisi öncelikle sağlık, mutluluk ve huzur ve bu bizden çok şeyler götüren korona hastalığının bitmesidir. Yeni bir yılın Ümmeti Muhammed’e hayırlar getirmesini Rabbimden niyaz ediyorum.
Son söz: Gün biter, ay biter, yıl biter. Bir de bakmışsınız ki ömür biter.
PEYGAMBERİ DOĞRU ANLAMAK
Hz. Peygamber: “Allah şekillerinize bakmaz, amellerinize, kalbinize bakar” diyordu.
O temiz ve güzel giyinmeyi severdi. Temizlik imandan gelir derdi. Yeni bir elbise giydiğinde sevinir ve şükrederdi. Güzel kokular kullanırdı. Misafiri geldiğinde en güzel elbisesini giyerdi.
O misvak kullanmayı değil, dişleri temizlemeyi emrederdi. Yolculuk yapacağı zaman getirin devemi, demezdi. Onu anlamak için insanları asr-ı saadet’e götüremezsiniz.
Onun sünneti güzel ahlaktır… O en güzel ahlaka, yaradılışa sahip bir insandır.
Onun sünneti doğruluktur. O daha Resulullah olmadan emin olmuştu. O peygamber olmadan önce de ahlaklı Müslümandı. Ona düşmanları da “Muhammed’ül-Emin” diye hitap ederdi.
Onun sünneti sevgi ve merhamettir… İnsanlara merhamet etmeyene Allah’ta merhamet etmez derdi. Birbirinizi sevmedikçe iman etmiş olmazsınız derdi.
Onun sünneti aile ve çocuk sevgisidir. Sizin en hayırlınız ailesine en iyi davranandır derdi. Çocuk kokusu cennet kokusudur derdi.
Onun sünneti tabiat sevgisidir… Kimin elinde bir fidan varsa kıyamet bile kopuyor olsa onu eksin derdi. Taif’i fethettiğinde ağaçların kesilmemesini, yeşilliğin korunmasını Taiflilerle yaptığı antlaşma maddeleri içine koyduracak kadar çevreciydi. O, tüm yeryüzü ümmetime mescit kılındı buyurarak, her yerin bir mabet kadar temiz tutulmasını istemişti.
Onun sünneti hayvan sevgisidir… Siz yeryüzündeki canlılara merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin derdi. Devesine ağır yük yükleyene, ona yüklediğinden daha fazlasını günah olarak sen yükleniyorsun demişti.
Onun sünneti insanlarla iyi geçinmektir… İnsanlarla iyi geçinmek demek, onlara yardım etmektir. O komşusu açken, tok yatan bizden değildir derdi. Komşusu kendisinden emin olmayan kimse mümin olamaz derdi.
Onun sünneti çalışmaktır, üretmektir kazanıp dağıtmaktır. İki günü eşit olan aldanmıştır. Tembelliği, miskinliği günah sayardı.
Onun sünneti tevazudur, alçak gönüllülüktür. Ben sizin kralınız değil, sizden biri ve kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum derdi. O insanlara sultanlar gibi kullarım dememiş, Şeyhler gibi müritlerim diye seslenmemiştir. O yanındakilere “ashabım, dostlarım” derdi.
Onun sünneti kimseye yük olmamaktır. Kendi işini kendi görmektir. Öyle ki, onun bir defasında insanlardan biat alırken şöyle biat aldığını görüyoruz. Kimse kimseye yük olmasın. Onun arkadaşları bir yolculuk esnasında, birisi ben koçu keseyim, diğeri de ben yüzeyim demişti. O da ben güzel ateş yakarım deyip, çalı çırpı toplamaya başlamıştı.
Onun sünneti hayatın değişmez evrensel ilkeleridir. Onun sünneti Kur’an’ı yeryüzünde uygulamaktır. Bu yüzden o yaşayan, yürüyen Kur’an’dır. O model insan, örnek şahsiyettir. Bugün onun tatlı bir anı gibi yâd edilmeye değil, anlaşılmaya ihtiyacı var! Bugün onun övülmeye değil, örnek alınmaya ihtiyacı var!
Ne zaman biz onu doğru anlayabileceğiz? Sevgili eşi Aişe annemizle yarışan, koşu yapan, sahabesiyle şakalaşan, güler yüzlü, tatlı dilli peygamberi hayatımıza sokacağız?
Onu doğru anlamadan getirdiği dini nasıl doğru anlayacağız? Eğer anladıysak neden ümmet bugün zillet içinde, geri kalmışlığın, cehaletin, tefrikanın girdabında boğuluyor?
O, “Ben gaybı bilmem, kendime bile fayda ve zarar veremem” der. Allah inancı, peygamberimizi desteklemekle, salâvat okumakla değil; onun getirdiği risalete, tevhide, ölümsüz Kur’an prensiplerine sarılmakla olur.
Ne mutlu ki onu, sahabesi gibi dosdoğru anlayanlara…!