İsmail Hakkı Özsarı
Hayat ne kadar sınırlı! İşte geldik, işte gidiyoruz. Selam söyle horoza. İşte bu, söyleyip söyleyemediğimiz son söz.
Daha dün gibi yirmili yaşlardaydım. Taze umutlarla dolu, hayaller dünyasında yüzüyordum. Nasıl da geçti yıllar, sinsi sinsi, kemirgen kemirgen… Nerede kaldı cıvıl cıvıl çocukluğum. Hani nerede damarlarımda kanın, deli deli aktığı günler… Bütün bunlar gitti gider, o güzelim yıllarla beraber.
Hayır arkadaş hayır, hayatı birçok kez yaşamak ne mümkün. Bir defa geçer insanın eline o fırsat. Sonra da bir sabun köpüğü gibi kayar gider.
Nerede bunca sevdiğimiz insan? Toprak altında çürüyüp gittiler.
Şimdi size sesleniyorum! Kendisini hiç ölmeyecekmiş zanneden zavallılar! En yakın arkadaşlarının cenazelerine bile maskeli suratlarla katılan, daha arkadaşının mezarında dua töreni bile bitmeden soluğu oyun masalarında alan gafiller. İnsanlık denen kavram bu kadar ucuz mu?
Bu nasıl bir ahde – vefa duygusu?
Arkadaşınız, bir mucize gerçekleşse de mezardan çıkıp, sizi bu halde görse hiç mi yüzünüz kızarmaz?
Ölenin arkasından yürürken numaradan üzülmeniz, şimdilik kendi postunuzu kurtarmış olmanız, daima kurtaracağınız anlamına gelmeyeceğini bilmez misiniz?
Sevginin, özellikle de insan sevgisinin düşmanı kesilenler, başkalarının mutsuzluğu üzerine mutluluğunu kuran ve bunu hayatının amacı yapan kötü ruhlular…
İşkembenize düşkün, alın terine düşman rezil herifler!
Unutmayın hak vaki olup da tasınızı, tarağınızı, yatınızı, katınızı, metresinizi bırakıp göçüp gideceksiniz bu dünyadan. Hiç düşündünüz mü bu gök kubbede bırakacağınız sedanın çirkinliğini.
Oysa iyilikler ölmez. İyi insanların ruhları sadece kalıp değiştirir. Bu kalıp başka bir varlıkta yine dirilir.
Hepimiz ölüp gideceğiz. Haklı ya da haksız olarak kazandığımız malı-mülkü bırakarak. Ne kalacak geriye sizden biliyor musunuz? Çocuklarınızın sizinle övünebilecekleri güzel bir isim. Bir de gök kubbede hoş bir seda…