Dündar Özseçen
“Zamana bizi aradığı yerde rastlayalım” der Shakespeare. Oysaki insanlık, tarih boyunca zamanı hep kendi kişisel çıkarları ve hırslarının esiri olarak tamamladı. Akıp giden zamanın vereceği yaşamdan dersler çıkaramadı bir türlü. Hiçbir zaman aklın ve sağduyunun emrettiğini uygulayamadı. Çekilen onca acılar, bunca çileler, dökülen gözyaşları bir türlü yenilerinin yaşanmaması için gerekli dersleri veremedi insanlığa.
21. Yüzyılın son çeyreğinde “Medeni” diye bakılan Avrupa, yine 2. Dünya Savaşı manzaraları ile uyandı Mart ayına ve daha ne kadar süreceği meçhul günlere… İnsanlık kendi elleriyle, kendi aklıyla ürettiği silahlarla birbirini yiyor acımasızca. Tabii her savaşta olduğu gibi olan yine çocuklara, kadınlara oluyor. Dün Afganistan’da, Suriye’de, Irak’ta, Yemen’de, Filistin’de, bugün de Ukranya’da…
Allah’ın insanların barış ve huzur içerisinde yaşamını sürdürmesi için yaratıp hizmetine sunduğu bu toprakları yaşanmaz kılıp cehenneme çeviren iktidar sahipleri yine iş başındalar. Hepsinin kendince ürettikleri binlerce haklı sebepleri var. Oysaki hangi haklı sebep, hangi düşünce, hangi ana fikir insan hayatından daha elzem ve haklıdır. Sözüm ona bütün dünya insanlığı savaşa karşıdır. Her kesim göstermelik, “İnsanın bu dünyada yaşam hakkı vardır” der. Kürsülerde, basın bildirilerinde savunulan, “Savaşa Hayır, Barış Kutsaldır” düşüncesi gerçekten samimi olsaydı, bu insanlık 1. ve 2. Dünya Savaşları’ndan dersler çıkarırdı. Samimi duygular olsaydı dünyamızda, insanlık bugün bu savaşları tekrar yaşar mıydı?
Ateş düştüğü yeri yakıyor. Savaşın içinde var olma, hayatta kalma mücadelesi veren insanlar bu acıları derinden hissedebilir. Savaşın nasıl bir vahşet olduğunu günahsız ve tarafsız insanlar bilebilir. Hiç istemedikleri halde bir gece patlayan silahlar ve bombalarla çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın kız demeden evsiz yurtsuz kaldılar. Yaşamları bir anda zehir oldu, yarınlar için umutları tükendi.
Oysaki savaşı başlatanlar ve başlamasına sebep olanlar, masum insanlara bu savaşın gerekçelerini anlatma tenezzülünde dahi bulunmadılar. Tabii asıl bahane belli; toprak ve iktidar hırsı ve egolar… Yani sen-ben çatışması. Sonuç; silahlar patlasın! İnsanlar ölmüş, yuvalar yıkılmış kimin umurunda? Ölenler ölür, acılar çekilir, insanlık perişan edilir…
Savaş öncesi güya anlaşamayanlar savaş sonrası bir masa etrafında toplanıp hiçbir şey yokmuş gibi anlaşabiliyorlar. Kazanan hep bellidir. Silah üretip satanlar, savaşın yarattığı ekonomik ve sosyal kargaşadan nemalananlar, para babaları kazananlardır. Kaybedenler de hep aynıdır. Çocuklar, kadınlar ve gariban geniş halk kitleleri… Ve tabii ki kaydeden insanlıktır.
Bakıyorum da bugünün ikiyüzlü dünyasında herkes savaşa karşı. Her ağzını açan barış ve kardeşlikten yana söylemde bulunuyor. Peki insanlık neden ve niçin 21. yüzyılda dünyanın çeşitli coğrafyalarında bombalar patlatıp birbirini acımasızca katlediyor? Yoksa insanoğlunun yaradılışında birbirine öldürmek gibi sadist ve bencil bir duygu mu var? Gerçekten insanı seven, insana değer veren bir kalp bu savaşları başlatır mı, başlamasına sebep olabilir mi?
Yazıklar olsun! İnsanlara bu kadar çile çektirenlere yazıklar olsun. Kış günlerinde insanları evsiz yurtsuz bırakıp mülteci durumuna düşürenleri Rabbim affetmeyecek. Yüceler Yücesi Rabbim bu dünyada yaptığınız zulümden dolayı hakkınızda gereken cezayı elbette verecektir, buna kuşkum yok. Allah hepinizi bildiği gibi yapsın. Rabbim bu dünyada bizlere huzurlu ve barış dolu bir yaşam nasip etsin. İnşallah insanlık hep bir ağızdan, “Savaşa Hayır” diye haykırsın.