Mustafa Arı
İnsan hayatı inişli çıkışlı bir yoldur. Hayatın kışı da yazı da var, baharı da var. Çıkışı olduğu gibi inişi de var. Gecesi, gündüzü de var. İnsanın iyisi de var kötüsü de var. Demek ki hayat yolu düz değil. Hayatta hepimiz yolcuyuz. Yolcuya en çok trafik levhaları yol gösterir. İnsan trafik levhalarını doğru anlarsa hedefine kolay ulaşır.
Bazen sevinçli bazen kederli bir hayat sürüyoruz. Sevdiğimiz bir insanın ölüm haberini alınca üzülüyoruz. Bazen bir kardeşimizin sevinci ile onun sevincine ortak oluyoruz. Acılar paylaşınca azalır, sevinçler paylaşınca çoğalır, deriz. Bir kardeşimizi ziyarete gider onu memnun ederiz. Güzel bir sözle de herkesin hoşnutluğunu kazanabiliriz. Allah’ın yardımıyla her şeyi yapabiliriz. Rabbimiz her zorluğun karşısında bir kolaylık vermiştir. Her zahmetin bir rahmeti olur. Rabbimizin rahmeti çok geniş her şeyi kuşatmıştır. Görmek isteyen gözünü, işitmek isteyen kulağını açacak, ağzımıza attığımız lokmayı çiğnemeden yutamayız.
Hayatımız boyunca şu iki prensibe dikkat etmeliyiz.
1- Üzerimde başkasının hakkı var mı?
2- Yapacağım iş Hakk’ın rızasına uyar mı?
İyi, doğru bir iş yaptığımız zaman hayat güzeldir. İnsanların hayırlısı insanlara faydası dokunandır. İyi düşünür, iyi görürsek hayattan lezzet alırız.
Akşam yatağa yatınca, huzur içinde “Ben bu gün kimsenin hakkını yemedim.”diyebilelim.
Hayatın ve ölümün hangimizin daha güzel işler yapacağının denenmesi için var edildiğine inanıyor ve hayatı anlamlı kılan şeyin sadece iyi olan faaliyetleri başarabilmek olduğunu düşünüyorum.
Hayatın lezzetini ve şevkini isterseniz hayatınızı farzlarla süsleyin. Günahlardan çekinmekle muhafaza edin.
Hayat bir gemi, akıl yelkeni, fikir dümeni, kullan kendini, göreyim seni…
Hayat doğumla başlayıp ölümle biten bir okuldur ki; herkes hem öğretmen, hem de öğrencidir. Dünyaya geldiğimiz zaman ağlıyor, etrafımızdakiler seviniyor, öyle bir hayat yaşayalım ki, öldüğümüzde çevremizdekiler ağlasın, biz ahirete gülerek gidelim.
Allah, hayatı ve ölümü bizi sınamak için yaratmıştır. (Mülk süresi:2) Hayat çalışmaktan ve ibadet etmekten ibarettir. Yaratılış gayemiz Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmektir.
Ne kadar yaşadığımız değil, nasıl yaşadığımız önemlidir. Hikmetli bir söz vardır. Hayat (Dünya) bir gemi, akıl yelkeni, fikir dümeni, göster kendini, göreyim seni…
Hayatımızı bilgiyle, tedbirle, sabırla doldurmalıyız. Yaşamasını da yaşatmasını da bilmeliyiz. Çünkü hayatımız bir imtihandır. İmtihan soruları Kuranı Kerim dedir. Bu sorulara cevaplar, yaptığımız davranışlardır. Amel defterimize yazılmaktadır. Mahşer günü bize sorulacak, itiraz edecek bir merci, makam olmayacaktır. Avukatımız, Salih amellerimiz olacaktır. Bu hayat imtihanından başarılı olabilmemiz için sorulara doğru cevap vermek, imtihan kurallarına uymakla mümkün olacaktır.
Hayatımızı bir piyes olarak oynarsak, piyesin önemli olanı uzunluğu değil, temsil edilişidir. Bu kısa hayatı şerefle bitirmeliyiz. Aslında kısa hayatımız kitaba sığmayacak kadar geniştir. “Hayatımı yazsam roman olur” derler ya… Gerçek hayat, doğumla ölüm arasında bir parantez gibi, bu parantezi nasıl kapatacağımız önem arz eder. Bu hayatı şerefli bir şekilde geçirebildik mi? Faydalı olabildik mi?
Hayatı güzel ve çirkin yapan biziz. Hayat yaşla değil, yaşamakla anlaşılır. Hayat üç gündür. Dün, bugün, yarın… Dün geçti, yarın geleceği belirsiz. O halde bu günün kıymeti bilinmelidir.
Yaşadığımız hayata bir de ahiret penceresinden bakmalıyız. Dünya hayatı fani, ahiret hayatı ise devamlıdır. Bu nedenle dünya – ahiret dengesi kurmalıyız.