Global bir araştırma şirketinin son yaptığı çalışmada Türkiye, dünyanın en öfkeli ikinci ülkesi olarak yer aldı. Türk halkındaki öfkenin sadece ekonomik faktörlere bağlanmaması gerektiğini belirten Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, yaşam koşullarının değişmesi ve insanların kendilerine zaman ayıramamalarının da öfkenin ortaya çıkmasında etkili olduğunu söylüyor. Türkiye’de özellikle trafik kelimesinin öfkeyi çağrıştırdığını vurgulayan Çevirir, öfkenin yaşam kalitesini düşürüp işlevselliği bozduğuna dikkat çekerek enerjiyi yıkıcı değil, yapıcı düşüncelere yönlendirmeyi ve gerektiğinde bir uzmandan destek alınmasını tavsiye ediyor.
Üsküdar Üniversitesi NPİSTANBUL Beyin Hastanesi Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, yapılan bir araştırmada Türkiye’nin dünyada en öfkeli ikinci ülke olmasını değerlendirdi ve öfkeyi azaltacak tavsiyelerde bulundu. Global araştırma şirketi Gallup, “Global Emotions”ın son yaptığı çalışmada Türkiye’nin sıralamada Lübnan’dan sonra dünyanın en öfkeli ikinci ülkesi olarak yer aldığını belirten Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, “Lübnan’da halkın yüzde 49’u kendisini ‘sinirli’ olarak tanımlarken, bu oran Türkiye’de yüzde 48 oldu. Sonuçlara göre halkın neredeyse yarısının sinirli olduğu belirlendi. Pozitif duygularla ilgili yapılan araştırmanın sonuçlarında ise birinci sırada 82 puanla El Salvador yer aldı. Yani El Salvador, en pozitif ve mutlu ülke seçildi.” dedi.
Öfkenin pek çok faktörü var
Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, neden bu kadar sinirli bir ülke olduğumuzun birçok faktörle açıklanabileceğini söyledi ve sözlerine şöyle devam etti: “Çalışmada elde edilen sonucun ütopik olmadığını söyleyebiliriz. Herkesin aklına bu sonuçla bağlantılı olarak birçok neden geliyordur. Ancak Küba gibi gelir ortalaması düşük bir ülke bu sıralamada yer almıyorsa, bunun sebebi sadece ekonomik faktörlerle açıklanıyor olmamalı. Tabii ki yaşam koşullarının bu kadar kısa sürede gerilemiş oluşu, insanların kendisine zaman ayıramaz hale gelmesi ve ekonomideki dalgalanmalar çok güçlü bir faktörler ancak başka faktörleri de olmalı. Ülkenin bir fikre uyum sağlamaya çalışırken aniden başka bir şeye uyum sağlamayı çalışıyor oluşu da insanlarda kaotik bir süreç başlatıyor. Kendi içindeki süreçle ilgilenemezken bir de dışarıdan art arda uyaranlar alıyor. Ekonomiden çok dışa vurum diyebiliriz. Toplumun dinamikleri, yaşam koşulları ve öğrenilmiş kültürel tepkiler etkili oluyor.”
Öfke hayat kalitesini düşürüp işlevselliği bozuyor
Yoğun öfkenin olduğu yerde akla ilk olarak tehdit algısı ve baş edememenin geldiğini ifade eden Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, “Tehlike varsa altta ‘ilk yumruğu ben atayım’ düşüncesi yatar ve bu aslında bize kişinin kaygıyla yanlış bir şekilde baş ettiğini gösterir. Bu da öğrenilmiş bir tepkidir. Burada uygunsuz tepki ve aşırıya kaçan yoğun öfke dışavurumundan söz ediyoruz. Tabii ki öfke de mutluluk, sevinç ve korku gibi bir duygudan ibarettir. Ancak her duygunun altında bir düşünce yattığını da kaçırmamak gerekir. Yer yer ani çıkışlara sebebiyet verip, neden sonuç ilişkisi kuramamamızla beslenen öfke artık çok yoğundur ve kişinin hayat kalitesini düşürür, işlevselliğini bozar. Birey; dur, düşün ve harekete geç mekanizmasını uygulayamaz ve frenleri tutmaz. Kişi patlamayı bekleyen bir bomba gibi pusuya yatar.” diye konuştu.
Trafik öfkeyi çağrıştırıyor
Uzman Klinik Psikolog Çağrı Akyol Çevirir, yaz tatili ve bayram denilince akla ilk olarak trafiğin geldiğini belirterek sözlerini şöyle tamamladı: “Dünyanın her yerinde şehir hayatının bir parçası olarak kabul görmüş olan trafik kelimesinin bizim ülkemizde bağdaştırıldığı ilk sıfat ‘öfke’. Yeri geldiğinde vakitsizlik yeri geldiğinde de hayat mücadelesi olarak tanımlanan rutinin içerisinde aktarılamayan, işlenemeyen hatta çoğunlukla kabul bile edilmeyen negatif duygu ve düşünceler, bireyin iç dünyasında birikerek tahammül seviyesini aşağı çekiyor. Sadece bu süreç için değil, uzun zaman zarfında insanların kendilerine bir şekilde daha fazla zaman ayırması gerektiğini, çevresel uyaranlar ile mücadele mekanizmalarını geliştirmelerinde, pozitif duyguları yaşamaya müsaade ettikleri kadar negatif duyguları da kabullenmelerinde ve enerjilerini yıkıcı değil, daha yapıcı şeylere yönlendirmelerinde fayda olacağını düşünüyorum. Önceliğin kendimiz olduğunu, biz iyi olmazsak ailemize de yakın çevremize de faydalı olamayacağımızı hatırlamak gerekiyor. Stresörler karşısında nasıl bir pozisyon alıyoruz, nasıl baş ediyoruz? Biraz daha düşünmeli ve bu hususta uzmanlardan yardım almaktan çekinmemeliyiz.”