Saadet Partisi Karacabey İlçe Başkanı Zeynel Abidin Koçak, yaptığı basın açıklamasında gündeme ilişkin önemli değerlendirmelerde bulundu. Yeni bir iktidarın ayak seslerini duyan AK Parti’nin seçimi kazanmak adına Hazine’nin tüm musluklarını açtığını ileri süren Koçak, “Bir taraftan gerçekleşmesi imkânsız sayıda konut projesi iddiasıyla ortaya çıkmakta, diğer taraftan pek çok popülist politikayı hayata geçirme gayreti içine girmektedir. Seçim öncesinde elde kalan son kamu kaynaklarının çok daha fazlasını plansız-programsız şekilde çarçur etme yarışına girmiştir.” dedi.
Milletin iktidara sunduğu kredinin artık tükendiğini iddia eden Başkan Koçak, “Yapılanların kime, hangi kesime nasıl bir fayda sağlayacağı araştırılmadan, bütçeye nasıl bir yük getireceği belirtilmeden 20 yıldır yapmadıklarını; seçime 7-8 ay kala ‘geç kalmışlık sendromu’ ile yıka döke, ekonominin temellerine ve mali disipline zarar vererek vaatlerde bulunuyorlar. Nasıl olsa yapılan vaatlerin hepsi seçim sonrasına kalacak, bunu da biliyorlar! Bu ortamda, pek çok kamu kurumu halkın sıkıntılarına çözüm getirecek herhangi ciddi bir çalışma yapmazken, Ankara’da gece gündüz demeden harıl harıl çalışan tek bir kurum çıkıyor karşımıza: O da Merkez Bankası Banknot Matbaası! Son dönemde elimize aldığımız paraların çoğunun gıcır gıcır olması da işte bu yüzden.” ifadesini kullandı.
“İktidar işçiye-memura kaşıkla verdiği zamları, gece gündüz çalışan banknot matbaasında basılan paralar ve yanlış politikalar sonucu yükselen enflasyon ile kepçe kepçe geri almaya başladı bile” diyen Koçak, şöyle devam etti: “İnsanımız kısa süreliğine yüksek maaş aldığı hissine kapılıyor ama sonra da aldığı bu maaş ile de ay sonunun gelmediğini anlaması çok uzun sürmüyor. İktidarın derdi ise sadece ama sadece koltuğunu korumak; seçime kadar durumu kurtarsa yetiyor kendisine! Sonrasında bu yanlış politikalar nedeniyle milletin içeceği acı ilaç ve sıkacağı kemer çok da umurlarında değil. Biz iktidarın sadece ‘metal yorgunluğu’ yaşadığını sanıyorduk. Oysa daha vahim bir durumun, ‘ciddi bir psikoz’un içinde olduklarını da görüyoruz artık. Uzunca zamandır bugünlerin hazırlığını yaptıklarını söyleyerek ‘yeni bir ekonomi’ modelini uygulayan bu iktidar, sürekli ‘yeni bir hikâye’ sunacağını söylüyor. Daha doğrusu, 20 yılın eskimişliğini ve yıpranmışlığını yeni ve süslü ambalajlarla örtmeye çalışıyor.”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın her fırsatta faize karşı savaştığını iddia ettiğini ancak kamu bankaları vasıtasıyla faizli kredi vermekten çekinmediğini kaydeden Zeynel Abidin Koçak, “Öyle bir ekonomik model kurdular ki, faize bulaşmak istemeyenler ekonomik açıdan zarar ediyorlar. Kurdukları bu sistemde, faizle kredi çekenler kendilerini enflasyona karşı bir şekilde korumayı başarırken; faiz sisteminin dışında kalmak isteyenler ve sabit gelirliler her geçen gün eziliyor. Bu nasıl faizle mücadele? Sayın Erdoğan’a söylenecek sözümüz kalmadı. Ama milletimize bir kez daha hatırlatmak ve ısrarla vurgulamak istiyoruz ki; Erdoğan iktidarı, bu milleti maalesef faiz lobilerine esir etmiştir! Bankalar her geçen ay kârını katlarken, vatandaşımız ise günbegün yoksullaşmaktadır. Bakınız; faiz ve faiz gideri unsurlar ile görev zararları için bütçeden yılın ilk sekiz ayında 423,3 milyar lira pay ayrılırken, tarıma ayrılan kaynak sadece 26,2 milyar liradır. Kanunen öngörülen miktarın neredeyse yarısı! Yine aynı dönemde bütçeden yatırıma ayrılan miktar da sadece 107,9 milyar liradır. Bu veriler, iktidarın tercihini ve önceliklerini açık ve çarpıcı bir şekilde gözler önüne sermektedir.” diye konuştu.
“Bir kez daha uyarıyoruz; önümüzdeki seçim normal bir seçim değil, adeta bir referandumdur! Bu seçimin sorusu, ‘2023’te kim cumhurbaşkanı olacak?’ sorusu değil, ‘2023’ten sonra nasıl bir Türkiye olacak?’ sorusudur. Bizler bu seçimde, ‘Kimi başkan olarak görmek istiyoruz?’ sorusundan ziyade, ‘Nasıl bir Türkiye’de yaşamak istiyoruz?’ sorusunun cevabını vereceğiz” diyen Koçak, şunları kaydetti: “Bizler bir kişiyi, bir partiyi, bir zümreyi iktidar yapmak için değil; israfın kalktığı, rüşvetin yenmediği, yolsuzluğun olmadığı bir Türkiye’yi kurmak için mücadele ediyoruz. Partizanlığın, yandaşlığın değil, ehliyet ve liyakatin esas alındığı bir sistemi kurmak için mücadele ediyoruz. Şeffaf, düzgün, denetlenebilir bir sistem inşa edilmediği sürece Ahmet gitmiş Mehmet gelmiş hiçbir önemi yoktur. Biz Saadet Partisi olarak isimleri değil, sistemi değiştirmek için uğraşıyoruz.”