Mustafa Arı
Dil; tatma, konuşma organımız olarak çok hassas yaratılmıştır. Dilimizi vahyin ışığında muhafaza etmeyi sağlamalıyız. Aksi halde insanı felakete sürükleyebilir. Dilin görevi; Allah’ı tesbih etmektir. Kur’an okumak. Dilin nasihat etmek, insanlara iyiliği emredip ve kötülüklerden sakındırmak, boş sözlere alet olmamak, ilim talep etmek, insanlarla iyi iletişim kurmak, yiyecekleri öğütmek, düzgün konuşmak gibi önemli vazifeleri vardır.
Yüce Rabbimiz Peygamberimize hitaben; “Kullarıma söyle sözün en güzelini söylesinler” buyurur. Dilini tutanlar için cennet vardır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kim dili ile iffeti konusunda bana garanti verirse ben de ona cennet hakkında garanti veririm.”
Dil keskin bir kılıç gibidir. Kötü söz ise kurşun gibidir. Kan akıtmadan öldürdüğü gibi sahibini yakar. Dil, yayından çıkan ok gibidir. Söz ağızdan çıkınca artık geriye dönüşü mümkün değildir. İnsanın kalbi bir sandıktır. Dudaklar onun kilididir. Dil anahtarıdır. İnsana gereken bu kilidi iyi kullanmaktır.
Bazı belalar bize dilimizle gelir. Ahlarımız, beddualarımız, hedef gözetmeyen sözlerimiz… İşte “Bela söze bağlıdır” denilmiştir.
Dinimiz yalan, iftira, gıybet, hakaret ve benzeri söz, fiil ve davranışları yasaklamıştır. Kişilik haklarının korunmasına, güven, huzur ve barış ortamını yok edecek kavga, tartışma ve dargınlara sebep olacak davranışlardan kaçınmasına büyük önem vermiştir.
Dilin afetlerinden birisi de yalandır. Kişi konuştuğunda o yalan söylerse, söz verip de sözünde durmazsa, vaat edip vaadinden dönerse bir dava ve duruşma esnasında haktan ayrılırsa münafık olur.
Kötülük mutlaka sahibini bulur. Bu dünyada olmasa bile kıyamette kötülüğü ile mutlaka karşılaşır. Onun için hakkında bilgi bulunmayan bir şeyin ardına düşmemeliyiz. Çünkü kulak, göz ve kalp bunların hepsi ondan sorumludur.
Lokman Hekim bizlere nasihatle oğluna diyor ki: “Ey oğul! Namazda iken kalbini, insanlar arasında iken dilini, sofrada iken elini, başkasının evinde iken gözünü muhafaza et ki kurtuluşa eresiniz.”
Bizler de Allah’ın hiçbir şeyin gizli kalmayacağının şuurunda olarak dilimizi muhafaza etmeye çalışmalıyız. Yalandan, yalan şahitlikten, iftiradan, gıybetten, söz taşıma ve arkadan çekiştirmelerden, küfürden, kaba ve kötü sözlerden arınmaya gayret etmeliyiz. Unutmayalım ki her hal ve durumumuzdan sorgulanacağız.
Dilin bozukluğu kalbin bozulmasına, kalbin bozulması ise imanın zayıflamasına sebep olur. Dil afetlerinden sakınmak gerekir. Zira dile ait afetler insanlar arasındaki sevgi ve saygıyı yok edip, insanları ve insanlığı itibarsızlaştırır. Dilin afetlerinin süreklilik arz etmesi durumunda insanın iradesi zayıflar ve kötülükleri işlediği dil kusurlarını meşru görmeye başlar. Böyle olunca Allah muhafaza imanın gitmesine sebep olabilir.
Hediye ve Rüşvet
Hediye; sevgi ve saygı ifadesi olarak karşılıksız verilen şeylerdir.
Hediye; bağış, armağan gibi insanlar arasında sevgi, ülfet, muhabbet ve yakınlığa vesile olan, karşılık beklemeden birilerine ikram edilen nesnelerdir.
Rüşvet ise iş görmek için birilerine verilen hediyelerdir. Rüşvet resmi işlerde kayırma ve öne alma karşılığında bir ücret, bedel alma ya da vermedir.
Hediye ile rüşveti birbirinden ayıran ‘niyet’tir.
İnsanlar arasında iletişim ve etkileşimin en etkili yollarından biri hediyeleşmedir. Hediyeleşme sayesinde karşılıklı sevgi, saygı ve muhabbet hasıl olup samimiyet duygular meydana gelir.
Hediye insanlar arasındaki sevgiyi arttırır. Hediye alan da veren de kazançlıdır. Alıp verilen armağanlar sonrasında sevgi ve saygı artmışsa, muhataplar birbirini hiçbir menfaat gözetmeksizin sevmeye başlamışlarsa söz konusu meta hediyedir. Hediye Allah’u Teala’nın gönderdiği güzel bir rızıktır.
Hediyeyi kabul edin ve karşılığında daha güzelini verin.
Hediye verene siz de hediye verin. Eğer verecek bir şey bulamazsanız onun için dua edin ki hediye karşılıksız kalmasın. Hediye muhakkak bir mal vermekle olmaz. Selam vermek ve faydalı bir şey söylemek de hediye olur. Hediyeye karşılık verilmesi bunun zorunlu olmasından değil, insanlar arasında sevginin, saygının artmasına sebep olmasındandır.
Hediyeyi alan da şöyle düşünmelidir! Bu makamda bulunmazsam söz konusu hediye bana verilir miydi? Hazreti Ömer, “Ben halife olmasaydım bana bu hediyeler verilmezdi. Ben halife değilken sana niçin hediye vermiyorlar” diyerek verilen hediyeleri Hazine’ye bırakırdı.
Rüşvetin dinimizdeki yeri ise gasp edilmiş malı, hırsızlık ile alınan rüşvet, faiz, kumar ücretleri ve diğer hıyanet yollarından biri ile ele geçen kazancın yenilmesini, başkalarına yedirilmesini yasak etmiştir. Kuran-ı Kerim’de: “Birbirinizin mallarını aranızda (kumar, sahtekarlık, hırsızlık, gasp, rüşvet gibi) batıl sebeplerle yemeyin. (Bakara Suresi: 188)
Haksızı haklı, yanlışı doğru, kötüyü iyi, liyakatsizi liyakatli göstermek için bir kimseden para mal almak rüşvettir. Böyle gayrimeşru hareket için rüşvet alana da verene de lanet ettiği ve ikisinin de cehennemlik olduğunu ifade ettiğini bilen Müslümanlar mutlaka uzak durmalıdırlar.
Belediyelerce kanunsuz binalara ruhsat vermek veya ruhsatsız yapılara göz yummak veya daha başka şekilde rüşvet almak vazifeye ihanettir. Evet rüşvet almak günahtır, vebali vardır. Fakat malını, canını, hakkını ve namusunu kurtarmak için istemeyerek rüşvet vermek caizdir. Hadis-i Şerif’te: “Dinini ve namusunu malıyla koruyabilen bunu yapsın” buyrulmaktadır.