İsmail Hakkı Özsarı
Ahmet’le Hasan aynı köyde doğmuş ve aynı yaştadırlar. Aynı zamanda arkadaştırlar. Zaman içinde bir arada büyürler. Derken askerlik çağları gelir.
Bu arada savaş patlak verir. İkisi de askere alınır. Üstelik birlikleri de aynıdır.
Acemi eğitimlerini tamamlayıp, cepheye gönderilirler. Savaş, tüm şiddetiyle sürmektedir. Ahmet’le Hasan’ın siperleri arası sadece 20 metre kadardır. Ahmet bir ara siperden dışarıya çıkar. Tam o sırada bir şarapnel, Ahmet’in vücudunu kanlar içinde yere serer.
Hasan, olup biteni olduğu yerden izlemektedir. Arkadaşını o halde görünce olduğu yerden fırlayıp gitmek ister. Ancak arkadaşları gitmesine müsaade etmezler. Tekrar siperin içine çekerler, fakat Hasan kararlıdır. Gidecektir.
Arkadaşları ne yaptıysa Hasan’a engel olamaz. Hasan bir ara siperden fırlar. Koşa koşa arkadaşının yanına varır. Arkadaşı daha ölmemiştir.
Hasan’ın elini tutarak, “Geleceğini biliyordum, geleceğini biliyordum” der. Ve ruhunu teslim eder. Cennetleri mekanı olsun bütün Ahmetlerin.
Ancak insan düşünmeden edemiyor: Böyle dostluklar gerçekten var mı? Varsa ne kadar var? Günümüzde kaç kişi böyle bir dosta sahip?
Etrafımıza şöyle bir baktığımızda ne kadar çok dost görünümlü insan var. Ne çok dostunuz var, düğününüzde göbek atıp da, hastalandığınızda toz olan.
İnsanlar zaman içinde hep gerçek bir dost bulamamaktan yakınmışlar. Şarkılara, türkülere konu olmuş dostluğun anlamı.
Koca Veysel bile: “Dost, dost diye nicesine sarıldım. Benim sadık yarim kara topraktır” diye yakınmış.
Oysa;
Dost dediğin; alnınızdaki sineği kurşunla öldürmeyendir.
Dost dediğin; arka bahçesinde, sizin hatalarınız gömebilecek kadar bir mezar yeri ayırandır.
Dost dediğin; yanında kendiniz olabileceğiniz kişidir.
Dost dediğin; sizin başarılarınızı kıskanmayan, başarılarınıza sizin kadar sevinendir.
Dost dediğin; gece saat 4’te telefonunu çaldıranı bileceğinizdir.
Dost dediğin; sizin mutsuzluğunuzun üzerine mutluluk kurmamaya çalışandır.
Dost dediğin; sadece kendi ihtiyacı olduğu zaman değil; sizin de daraldığınızda yanınıza koşandır.
Ey canlar, cananlar, kardeşler! Gelin dost olalım. Kinlerimizden, nefretlerimizden, kıskançlıklarımızdan, velhasıl tüm hastalıklı duygularımızdan arınalım. Birbirimize karşı övgüde cömertliği ilke edinelim.
Mevlana’nın dediği gibi “Birbirimizin kusurlarını kapatmakta toprak gibi olalım.”
Sıkılı yumrukla bir başkasıyla tokalaşamazsınız. Önce sevelim ki sonra sevilelim. El freni çekik yaşamayalım.
Ömür dediğin ne ki? Okyanusta bir damla. Yaşamayı ertelemeyelim. Birçok arkadaşımız, dostumuz demir aldı bu limandan. Daha dün diyebileceğimiz bir zaman öncesinde selamlaştığımız, konuştuğumuz birçok dost göçtü gitti.
Geri kalan zamanda bir dostluk fidanı dikip, onu sulayıp, bakıp geliştirelim. Kök salıp dallansın yıllar yılı. Ulu bir çınar olsun, taa uzaktan görünen. İnanın böyle yapar ve başarabilirsek yaşam çok daha anlamlı güzel ve tatlı olacaktır.