DALGIN’DAN TBMM GENEL KURULU’NDA ŞİMŞEK’E ÇAĞRI
Zam gündemiyle olağanüstü toplanan TBMM Genel Kurulu’nda DEVA Partisi adına konuşan Burak Dalgın, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i görevi devralırken ortaya koyduğu prensipleri uygulamaya davet etti. Vergi artırmanın en son uygulanması gereken çözümlerden olduğunu söyleyen Dalgın, “Ekonomimizin çıkış yolu döviz bulmak değil, döviz kazanmaktır” diye konuştu. Dalgın, “Enflasyon hırsızlıktır, ahlaksızlıktır, fakirleşmedir.” dedi.
TBMM Genel Kurulu, vergi zamları gündemiyle olağanüstü toplandı. DEVA Partisi adına söz alan Genel Başkan Yardımcısı ve Balıkesir Milletvekili Burak Dalgın, Genel Kurul’da yaptığı konuşmasında, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’i görevi devralırken ortaya koyduğu ‘şeffaflık, hesap verebilirlik, öngörülebilirlik’ prensiplerini uygulamaya davet etti. Dalgın, Şimşek’e “Bunu yapmaya lütfen enflasyon verileriyle başlasın. TÜİK’in enflasyon verilerine bir baksın” sözleriyle seslendi.
Dalgın, Merkez Bankası Başkanı Hafize Gaye Erkan’ı ise döviz rezervlerine sahip çıkmaya çağırdı.“Ekonomimizin çıkış yolu döviz bulmak değil, döviz kazanmaktır” diyen Dalgın, vergi artışının en son uygulanması gereken çözüm olduğunu savundu.
“Hükümet kemer sıkmamak için vatandaşın boğazını sıkıyor”
Kamuda tasarruf tedbirleri alınması gerektiğini savunan Dalgın, şunları söyledi: “Hükümet kemer sıkmamak için vatandaşın boğazını sıkıyor. Temizlik ürünlerinden elektronik cihazlara kadar pek çok kalemde katma değer vergisi oranları artırıldı. Motorlu taşıtlar vergisi duble yapıldı. Noter, pasaport ve benzeri harç bedelleri yükseltildi. Millete ceza kesildi, hayat daha da pahalı hale getirildi. Unutmayalım, devletin parası yoktur. Para milletin parasıdır. Vergi artırarak vatandaşın cebini yakmak ve borç alarak yarınlarımızın üzerine yük bindirmek, en son uygulanması gereken çözümlerdir. İlk adım kamuda tasarruftur. Yani, hükümetin gündeminde tasarruf yok, vergi var.
Başarısızlığın tüm külfeti orta direğin sırtına yükleniyor. Milletimizin çimentosu, demokratik hukuk devletinin garantörü, sağlıklı kalkınmanın dinamosu orta direk her gün eriyor. İmkanları, fırsatları ve hürriyetleri zaten iyice daraldı. Çocuğuna düzgün bir eğitim aldırması zor. Bir zamanlar hedefi olan bir ev, bir araba, yani iki anahtar artık hayal bile değil. Bunlar bir yana, tweet atarken bile silip silip yazmak zorunda. Bu yetmedi, milyarlık ilave vergiler sırtına yüklendi. Seçim olduğunda litresi 20 lira olan benzin 34 liraya vardı. Biliyoruz ki bu iğneden ipliğe zam demek. Ama bu da yetmedi, 500 küsur milyar liralık Kur Korumalı Mevduat’ın faturası orta direğe çıkarıldı. Masal kahramanı Robin Hood zenginden alıp fakire verirdi, hükümet orta direkten alıp zengine veriyor. Yani, hükümetin gündeminde orta direk yok, servet transferi var.
“Ekonomimizin çıkış yolu ‘döviz bulmak’ değil döviz kazanmaktır”
KOBİ’ye, girişimciye ve tüm çalışan Türkiye’ye çelme takılıyor. Kimse kusura bakmasın, devlet binalarına ‘vergi kalkınmanın temelidir’ yazmakla kalkınma olmuyor. Lüks makam araçlarıyla itibar gelmiyor. Merhum Turgut Özal’ın 1992 İzmir İktisat Kongresi’ndeki sözlerini hatırlayalım: Aslolan devletin zenginliği sonucu milletin zenginliği değil, milletin zenginliği sonucu devletin zengin olmasıdır. 85 milyon kişiyiz, ama sadece 31 milyon kişi çalışıyor. 5 milyon kamu personelimiz, 16 milyon emeklimiz var. Her yıl 1 milyon gencimiz çalışma çağına varıyor. Özel sektörde istihdamı artırmak, ekonomimiz için temel önceliktir. Ekonomimizin çıkış yolu ‘döviz bulmak’ değil ‘döviz kazanmak’tır. Devletin görevi, bunu yapacak olan hür teşebbüse destek vermek, katalizör rol oynamaktır. Maalesef hükümet kurumlar vergisini yükselterek, katma değer vergisini artırarak, damga vergisi ve harçlar yoluyla iş yapmayı daha maliyetli hale getiriyor. Çeşitli regülasyonlarla girişimcinin ayağına prangalar takıyor, hatta ona rakip oluyor. Serbest rekabet ortamını sağlamak yerine kendine yakın olanlara imkan sunuyor. Hükümetin gündeminde KOBİ’ler yok, çıkar lobileri var.
“Celal Bayar’ın ‘Bu kış komünizm gelebilir’ sözünü acı acı anımsıyorum!”
Ülkemiz bir komuta-kontrol ekonomisi haline geliyor. Tecrübesinden, eğitiminden, yetkinliğinden, çalışkanlığından bağımsız olarak herkes aynı ücreti alıyor. Temizlik ürünlerini lüks sınıfına koyan yüksek vergiler geliyor. İhracatçının dövizini ne yapacağına bile karışan düzenlemeler geçiriliyor. O esnada devletimiz bakkallık yapmakla, TV kanalı işletmekle meşgul. Komuta-kontrol ekonomisi tablosuna bakınca, merhum Celal Bayar’ın ‘bu kış komünizm gelebilir’ sözünü acı acı anımsıyorum! Unutmayalım; iktisadi, siyasi ve toplumsal hürriyetler bir bütündür, parçalanamaz. Ama hükümetin gündeminde hür teşebbüs yok, ekonomide fakirleşme ve siyasette otoriterleşme var.
Ekonomide bir afet yaşıyoruz. Ek bütçe ile birlikte, 2023 için öngörülen faiz harcamaları 556 milyar lira. Üstelik bunun içinde Kur Korumalı Mevduat yok! Ek bütçenin ana gerekçesi olan, hepimizi yasa boğan depremle alakalı harcamalar ise 527 milyar lira. Faiz yangını, depremin fiziki yaralarını sarmaktan daha büyük paraya mâloluyor.
Enflasyon hırsızlıktır. En büyük banknotumuz olan 200 TL ile geçen sene iki kilo peynir alıyorduk. Şimdi bunun bir kilosu cebimizden gitti. Enflasyon ahlaksızlıktır. Tasarrufu cezalandırır. Borcunu ödemeyeni ödüllendirir. Milli parayı pul eder. Enflasyon fakirleşmedir. Zamlar asansörle yukarı çıkar, vatandaşın ücretleri kan ter içinde aşağıdan, merdivenle yetişmeye çalışır ama yetişemez. Hükümetin gündeminde yapısal çözümler yok, günü kurtarma var.
“Hükümetin ekonomiyi insani bilinçle idare etmesini istiyoruz”
Konuştuklarımız sayıdan ibaret bir konu değil. Bu başarısızlık tablosunun neticesi: Yetersiz beslenen, gelişemeyen çocuklarımız; tahammülsüzlük sonucu yıkılan yuvalar ve yaşanan psikolojik sorunlar; artan hırsızlık ve uyuşturucu gibi asayiş vakaları; ertelenen bakım-onarım ve yatırım çalışmaları neticesinde aldığımız kaza riskleri; borç sarmalına düşen vatandaşlarımız… Hükümetin ekonomiyi bu insani bilinçle idare etmesini istiyoruz. Bir çukurdan çıkmanın ilk adımı daha derine doğru kazmayı bırakmaktır. Hepimizi meselenin adını doğru koymaya davet ediyorum. ‘Zam değil, fiyat ayarlaması’, ‘ekonomik daralma değil, negatif büyüme’ gibi laf cambazlıklarına lüzum yok. Kendimize dürüst olalım.”