Canan Ekinci Yılmaz’ın Kaleminden
9 Mart 2022 tarihinde yazdığım yazının başlığı “Steteskopunu da al git!” idi.
Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan hakları için mücadele eden, görevlerini yaparken şiddete uğrayan, hatta öldürülen, güvensiz ve onursuz bir ortamda çalışmak istemedikleri ve devlet büyükleri de arkalarında durup güvenliklerini sağlamadığı için ülkeden ayrılan doktorlara/sağlıkçılara “Gidiyorlarsa gitsinler! Biz de üniversiteyi bitiren yeni doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz, yola bunlarla devam ederiz! Yurt dışından ülkeye dönmek isteyenleri davet eder, onları da istihdam ederiz! Buralar boş kalmaz, merak etmeyin! Doktorluk gibi aziz bir mesleği sadece paraya bina ettiniz!” demişti.
2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerine az bir süre kala, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, yurt dışına giden doktorların Türkiye’ye dönmeleri için çağrı yaptığı bir kamu spotu yayınlandı. Erdoğan bu spotta “Değerli kardeşim, ‘Uluslararası Lider Araştırmacıları’ programı kapsamında sizi yuvanıza, ülkenize dönmeye davet ediyorum. Bilimsel çalışmalarınız için gereken tüm imkânlar devletimiz tarafından sağlanacaktır. En kalbi selamlarımla.” dediyse de bu çağrıyı kim duyup kim ülkeye döndü bilmem.
Giderlerse Gidenler Topluluğu
Bu çağrı üzerine koşa koşa dönen oldu mu bilmem ama Sözcü Gazetesi’nden Ali Gülen’in haberine göre: “14 Mayıs seçimlerinden sonra, sadece 14-31 Mayıs arasında 144 Türk doktor Almanya’ya gitti. Şu anda Almanya’da, Türkiye’den gelmiş 15 bine yakın Türk doktor bulunuyor ve bunların yarıdan çoğu da uzman. Almanya’ya giden Türk doktorlar, bu yılki geleneksel buluşmalarını Hannover kentinde gerçekleştirdi. Daha önce çeşitli kentlerde buluşan doktorlar, Kuzey Almanya’daki Hannover pikniğini sosyal medyadan, ‘Giderlerse, gidenler topluluğu’ diye paylaştı. Türk doktorlardan sonra Türk hemşireler de Almanya’ya akın etmeye başladı.”
Yine Ali Gülen’in 8 Ekim 2022 tarihli haberine göre: “Almanya’da bir doktorun yetişmesi için 400 bin euro harcanırken, Türkiye’den gelen 8 bine yakın doktor, Almanya’ya 3.2 milyar euro tasarruf ettirdi. Diğer sektörlerin eğitimli eleman açığını kapatan Türkler de katılınca, bu rakam iki katına yükseldi.”
Bir doktor nasıl yetişir?
Hemen söyleyelim. Hiç ama hiç kolay yetişmez. Prof. Dr. Osman Küçükosmanoğlu, “Bir doktor nasıl yetişir?” üzerine Independent Türkçe’ye konuşmuş ve bu zorlu ve hem ailelere hem de devlete epey maliyet yükleyen yolculuğu uzun uzun anlatmış. Sınava hazırlanmaktan kazanmaya, okumaktan mezun olmaya, uzmanlığa, doçentliğe, profesörlüğe devam eden ve hayat boyu süren bu yolculuğa illa ki siz de bir şekilde şahit olmuşsunuzdur. Ya ailenizden biri, ya arkadaşınız, ya da komşunuz illa ki bu meşakkatli yola baş koymuştur. İnsanüstü bu yolculuğu bir kalemde çöpe atmak hangi akla, hangi mantığa, hangi vicdana sığar…
Onları daha nasıl rahat ettirebiliriz, haklarını daha nasıl öderiz, daha nasıl saygı gösterebiliriz diyeceğimize… Canımızı, can parçalarımızı, yaşlılarımızı, gençlerimizi, yani geçmişimizi ve geleceğimizi emanet ettiğimiz doktorlarımızı göz göre göre elimizden kaçırmak, üstelik yerlerine de bir şey koyamamak nasıl bir aklın ürünüdür?
Bak, senin beğenmeyip attığını havada kapıyor elalem. Senin aşağıladığını başının üzerinde taşıyor. Çünkü parmağını kıpırdatmadan “yetişmiş eleman” sahibi olduğunu biliyor. Sen hem yatırım yapıyor hem de bu yatırımdan faydalanamıyorsun ya, ne diyeyim…
Çok geliştik çok
Öyle geliştik ki; hastaneler lebaleb dolu, hasta bakmak için doktora ayrılan zaman göz açıp kapama derecesinde, şehir hasteneleri desen hepsi şehir dışında, özel hastaneler desen hepsi şehir içinde, doktora şiddet desen istemediğin kadar, nöbet saatleri desen uçsuz bucaksız, hastaneler desen şifa yuvası olmaktan çıkmış, kıyım yuvasına dönmüş, üniversite tercihleri desen tıp fakülteleri tercih edilmez, yetişmiş doktorlar desen ülkede kalmaz olmuş.
“Biz artık doktor dövüyoruz!”
“BİZ ARTIK ÇOK GELİŞTİK, BİZ ARTIK DOKTOR DÖVÜYORUZ” diyen kafanın kafasızlığı ülkeyi inim inim inletiyor. O kafa üç gün sonra bir doktora (sağlık ordusunun her bir ferdine) muhtaç olacağını düşünmüyor. İşte o kafa doktorun da bir fani olarak bir yere kadar hükmü olduğunu, ölüyü diriltemeyeceğini anlamıyor. Tedavi ya da operasyon ölümle sonuçlanmışsa isyanını ve acısını doktora yöneltiyor. “Doktor efendi, sen de ölümlerden ölüm beğen!” diyerek işi cinayete vardırıyor.
“Doktor can almaz, sen de alma!” diyorsun, dinlemiyor…
“Bre zındık! İnsanın doğduğuna inanıyorsun da öldüğüne niçin inanmıyorsun? Canı sen mi verdin de sen alıyorsun?” diyorsun, duymuyor.
“Sağlık ordusunun içinde de çürük elmalar çıkıyor. Lakin bir-iki çürük elma için bir kamyon elmayı çöpe atmak gerekmiyor.” diyorsun, “Atarım da yakarım da!” diyor.
Veteriner, Hekim değil mi?
Geçtiğimiz günlerde A.K. isimli bir kadın, erken doğum yapan kedisi Victoria’yı, enfeksiyon kaptığı için veteriner kliniğine götürdü. Klinikte tedaviye alınan kedi, 4 gün sonra öldü. A.K., kedisinin ölümünden sorumlu tuttuğu kliniği 4 arkadaşıyla basıp, veteriner hekim Ceren Eroğlu’na saldırdı. 56 veteriner hekim odasından yapılan ortak açıklamada, geçen ay İzmir’de bu ay ise Ankara’da iki veteriner hekimin saldırıya uğradığı, tüm ısrarlarına rağmen veteriner hekimlerin, Sağlıkta Şiddet Yasası kapsamı dışında tutulduğu, veteriner hekimlerin kritik noktalar ve durumlar hariç, 21 Ağustos Pazartesi günü iş bırakacağı açıklandı.
Sen haline yan
Tüm bunların eni sonu insanca davranıştan ve bilimden bihaber olmaya dayanıyor. Deprem gibi büyük afetlerde insan hatası yüzünden korkunç şekillerde ölüp gitmek takdir-i ilahi, hastane ortamında, her türlü müdahaleye rağmen ölmek cinayet sebebi.
Eh, kimse de canını yolda bulmadı haliyle. Senin canın can da doktorunki patlıcan mı? O da sonunda aldı steteskopunu ve gitti işte. Bu arada haberin olsun; kovalayanın emrinde doktor ordusu var, sen haline yan…