Mustafa Arı
Yalan; aslı olmayan bir şeyi söylemek veya inanmadığı bir şeyi ifade etmek demektir. Her Müslüman yalanın büyük günah olduğunu bilir. Kur’an-ı Kerim’de: “Yalan sözden kaçının” buyurur.
Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalpleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Her insanın yalan söylediğine şahit oluyoruz. ‘Ben asla yalan söylemem!’ diyen kişiler de, kesinlikle yalan söylüyorlar. Her şeyi yanlış yaptığımız için mi? Yalan söylemek bizi kurtarır mı?
Maalesef gün içerisinde pek çok türlü yalanlara başvuruluyor. En basitinden işe gitmek istemediğimiz zaman iş yerini arayıp hastayım gelemeyeceğim dememiz bize masum bir yalan olarak gözükür, aslında yalan yalandır büyüğü, küçüğü olmaz.
Bizleri yalana sürükleyen, doğrudan uzaklaştıran isteklerimizdir. İsteklerimiz doğrultusunda yaşıyoruz. İstediğimiz olması için o yalandan bu yalana başvuruyoruz.
Allah yalanı yasaklamıştır. Bu neden sizce de yeterli değil midir? Aslında iki şey mühimdir!
Birincisi; okyanus gibi bol haysiyet, ikincisi; Elif gibi dimdik şahsiyet…
Yalan söylemek kişinin aile mutluluğunu, sosyal ilişkilerini ve iş yaşantısını ciddi boyutlarda kötü anlamda etkiler. Kişiyi içinden çıkamayacağı durumlarda bulmasına sebep de olabilir.
Yaşayacağımız tek bir hayat vardır. O hayatı da yalanlarla geçirmeyelim. Daima doğruyu söyleyelim. Maalesef yalan gittikçe artıyor ama bizler yalansız bir dünya istiyoruz. Yine de dürüst olmakta yarar var diye düşünüyorum. En azından dürüst bir hayat yaşarsak, hayatımız yolunda gider. Unutmamak gerekir ki, ‘Yalancının mumu yatsıya kadar yanar!’ ve söylenen yalanlar elbet bir gün açığa çıkar.
Yalanın caiz olduğu yerler elbette vardır. Savaşta iki Müslümanı barıştırmak için, eşi ile iyi geçinmek için (Eşini idare etmek için) yalan söylemek caizdir.
Zalimden bir Müslümanın bulunduğu yeri gizlemek için, Müslümanın malını zalimlerden korumak için, güldürmek için, şakadan da olsa yalan söylemek de caiz değildir.
İman ile yalan birbirine tamamen zıttır. Müslüman mümkün mertebe yalandan uzak kalmalı, doğru sözlülüğü ve dürüst davranışı seçmelidir.
Yalan ile kazanılan mal helal değildir. Yalan yere yemin etmek büyük günahlardandır. Yalanla iş yapmayı terk etmeyenin ibadetine Allah değer vermez. Yalanı terk etmediği sürece kişinin kalbine Allah korkusu iyice yerleşmez. Yalancı dünyada gönül huzuru bulamadığı gibi ahirette de huzur bulamaz. Yalanın hâkim olduğu toplumda ahlaktan ve erdemli davranışlardan bahsedilemez.
Ziya Paşa der ki: “İnsana sadakat yaraşır, görse de ikrah yardımcısıdır doğruların Hazreti Allah.” Peygamberimiz: “Tehlike bile görseniz doğruluktan ayrılmayın. Zira kurtuluş doğruluktadır.” buyurmuştur.
Doğruluk ve dürüstlük, hem insanlığın hem de Müslümanlığın kalite ölçüsüdür. Allah, sözün yalanından nefsimizi ve neslimizi korusun.
KALBİ TEMİZ OLMAK
Kalp, en şerefli aza, imanın karargahı ve rahmanın nazargahı olduğu için kalp diye isimlendirilmiştir. İnsanın aslı ve hakikati de kalpte gizlidir. İnsanı, kalbi temsil eder ve bütün değeri kalbe bağlıdır.
Kalp temizliği manevi temizliktir. İnançsızlık, haram işlemek, kötü işler yapmak kalbi kirletir. Manen kirlenen kalbi temizlemek gerekir. Temizlemek için nefsin kötü arzularını yapmamak gerekir. Çünkü Peygamberimiz: “Allah sizin bedenlerinize ve yüzlerinize değil, kalplerinize bakar.” buyurmuştur.
İslamiyet’te ilim, amel ve ihlas vardır.
İlim; dinin bütün emir ve yasaklarını öğrenmektir.
Amel; öğrendiklerine tabi olmak, onları uygulamaktır.
İhlas ise; yalnız Allah rızası için yapmaktır.
Bilmeliyiz ki kalbi karartan günahlardır. Kalp pınara, beden tarlaya benzer. Pınarın suyu tatlı olursa mahsul tatlı, su tuzlu olursa mahsul tuzlu olur. Yine Peygamberimiz: “Haberiniz olsun, cesette bir et parçası vardır ki eğer o iyi olursa cesedin tamamı iyi olur, kurtulur; eğer o fesada uğrar, bozulursa cesedin tamamı bozulur. Dikkat edin, bu et parçası kalptir.”
İnsan; ruh ve bedenden teşekkül eder. Bedeni sağlıklı olan insan fiziken rahat hareket eder. Ruhu temiz olan insan da vicdanen huzurlu olur. Kirli ruhların temizlenmesi, diriliş hareketiyle olur. Bazen şok olaylar, bazen tefekkür, bazen bir anlık sorgulama insana yeni ufuklar açar, tozlanan gönüllerin berraklaşmasını sağlar. Denizdeki balık misali olan müminin ruhu her zaman canlı ve berraktır. Böylesi insan; önünü görür, işini bilir, adımlarını doğru atar.
Gönlü rahat olan ruhu temiz olan insanların; eşiyle, aşıyla, işiyle sorunları olmaz. Her olumsuzluk, daha büyük olumsuzluktan iyi olduğu için, ruhu temiz insan her zaman şükreder.
Dünyanın cezbedici süsleri; ruhu temiz olan insanın dengesini bozamaz, aklını karıştıramaz. Kirlenen ruhun temizlenmesi, tozunun alınması gerekir. Bu da ibadetlerle, zikirle ve tefekkürle olur.
Ruhu kirlenen insanları Kur’an münafık olarak tanıtır. İnanmış gibi görünseler de ibadet sorunu yaşayanlarda ahlakı zaaflar da söz konusu olur. Ahlaki zaafları olanların ibadetleri gönülden kopuk, itikatları Rablarından uzaktır. Onlar, kafesteki kuş misali bir hayat yaşarlar.
Kirli ruh bedene yüktür. Ruhu kirli olan insan da topluma yüktür. Gönül tezkiyesi, Allah’ın yolunda yürümekle sağlanır. Gönlü tezkiye edilmiş insan; ruhen rahat, vicdanen mutludur. “Ben namaz kılmıyorum ama kalbim temiz demek” asla doğru değildir.
Kalp temizliği için ibadetlerimizi eksiksiz ve huşu ile eda etmek, dua etmek, Kur’an okumak, güzel ahlak sahibi olmak, tövbe etmek, haramlara yaklaşmamak, salih kişilerle beraber olmak, günaha sebep olacak her şeyden kaçmak gerekir. Ölümü çok hatırlamak gerekir. Günah işleyince, hemen tevbe ve istiğfar edilmeli, ihlaslı olmak gerekir.
“O gün, ne mal fayda verir ne de evlat. Ancak Allah’a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur).” (Şuara Suresi: 88-89) Cenab-ı Hak cümlemizi kalbi hakikaten temiz olan müminlerden olabilmeyi, huzuruna kalbi selim ile çıkabilmeyi nasip eylesin..