Canan Ekinci Yılmaz
Namaza başlayan önce niyet eder:
“Durdum divana, uydum Kuran’a, (ya da uydum hazır olan imama), yönüm kıble, kıblem Kâbe, kurtarıcım Allah, şefaatçim Muhammed Mustafa, niyet ettim bugünkü öğle namazının sünnetine, farzına ya da son sünnetine!..” Namazını kılar, bir dahaki vakte kadar seccadesini katlar ve kalkar.
Allah kabul etsin…
Namaz kılanın önünden geçilmez, karşısında bir portre tablo varsa üzeri örtülür, yanında yüksek sesle konuşulmaz, şarkı türkü çalınmaz. Namaz kılan sessiz bir ortam tercih ettiği için genellikle başka bir odaya geçer. Namaz kılarken yakalamak istediği duyguyu sessizlikte bulur.
Yolun ortasına seccade serip namaza durmaz mesela. Havada, karada, suda namaz kılmaya çalışmaz. Hareket halindeki bir uçağın ya da bir otobüsün dapdaracık koridorlarında ellerini beline bağlayıp kıyama durmaz.
Giden araçta namaz kılmaya çalışana bakıp da kıble ne yana düşer usta diye sormaz mı insan? Efendi efendi, senin kıblen şaşmış demez mi? (“Efendi” dedim, çünkü bunu yapanlar hep erkek taifesi.)
Son yıllarda böyle bir moda başladı biliyorsunuz. Olur olmaz her yerde namaz kılmaya çalışanlara en ufak bir şey diyecek olursanız, “VAYY! SEN DİNE KARŞI MISIN?” haykırışları, sosyal medya linçleri, gözaltı, hatta bazen de tutuklama ile sona eren hızlı mı hızlı bir yolculukta bulabilirsiniz kendinizi.
Güzel kardeşim, biz senin namazına niçin karışalım? Ama sen bizim hayatımızın ortasına niye dalıyorsun? Senin hakkın hak da, bizimki ıspanak mı?
Ezanı bu kadar yüksek sesle okumayın deseniz yine aynı tepki. “Ezan okunmasın demedim, ses yüksek dedim!” deseniz de çaresiz. Siz yine jet hızıyla din düşmanı oldunuz.
Sürekli “cinsel hayat” konuşan imamlar deseniz ona keza. Hoppala, onu da mu sana soracağız deseniz, bakın yine din düşmanı oldunuz.
Hadi geçmiş olsun…
Köpürteceğinize sakinleştirin.
Tamam, hepsine geçmiş olsun. Ya sığınmacı krizi? Şimdi de sığınmacılardan şikâyet etmek, onlara karşı iki laf söylemek zinhar YASSAH! Hem de öyle böyle değil, çok fena YASSAH!
Ki memlekette kime sorsan bu istiladan son derece rahatsız. Ama olur da orda burda biri bir mülteciye laf ederse kızılca kıyamet kopuyor. Anında telefonlar kayda geçiyor, videolar kaydediliyor, ülke insanı ırkçılıkla ve din düşmanlığıyla suçlanıyor. Olay köpürtüldükçe köpürtülüyor ve bu vahşetli-şehvetli yolculuğun sonu yine “Emniyet”e çıkıyor…
Ülke insanı taş mı a benim güzel kardeşim. Bak vatandaş kıvrım kıvrım kıvranıyor. Canı burnunda soluyor. Bu çaresizliğini boşaltmak isteyen bir insanı sakinleştireceğinize niçin daha da alevlendiriyorsunuz? Niçin olayı din düşmanlığına ve ırkçılığa taşıyorsunuz?
Onlara yazık da bize değil mi? Onların yaşama hakkı var da bizim yok mu? Niçin hakkımızı korumayalım? Niçin ülkemizi kaçtıkları ülkelerine benzetmek istemelerine sessiz kalalım? Niçin onlardan sığındıkları bu ülkeye saygılı olmalarını beklemeyelim?
Hem niçin ülke kuralları kanunlarla korunmuyor da insanımız bir başına sahipsiz kalıyor?
Ha bir de, niçin ülke insanı kendi ülkesine/insanına hainlik ediyor? Taksicisinden ev sahibine, mağazacısından restoranına kadar herkes “para” peşinde koşup kendi insanını görmezden gelirken ülke göz göre göre elden gidiyor, niçin kimse buna bir dur demiyor?
Kim kime muhtaç?
Siz bakmayın küçük düşünen “aklın”, “Ama onlar olmasa biz malımızı satamayacağız!” diyerek sevinmesine. Onlar, “onlar” sebebiyle ülke halkının fakirleştiğini görmüyor. Kimden ne kazanırsam fayda diyerek “Parayı veren düdüğü çalar!” mantığı güdüyor. Daha düne kadar sizler-bizler normal alışverişimizi yapar, sektörü ayakta tutardık. Yanlış politikalarla şimdi biz “bakan” olduk, yardım ettiğimiz mülteci tayfası ise “alan”.
Onlar ülkemize muhtaç derken, ne acı ki şimdi ülkemiz onlara muhtaç.
Mal mı satmayalım, satalım elbet. Ev mi kiralamayalım, kiralayalım elbet. Restorana mı almayalım, alalım elbet. Lakin mal satanlar ayrı şikâyetçi, ev kiralayanlar ayrı, masa açanlar ayrı.
O mal evlerde denenip orası burası sökük, düğmesi kopuk olarak değişime geliyor. Tax-free max-free uğraş dur.
Kiracısı evden çıkınca ev sahibi evini tanıyamaz halde buluyor. Pencere kolu çıkmış, parkeler sökülmüş, mutfak dolapları renk değiştirmiş. Emlakçı memlakçı, uğraş dur.
Restoranda masadan kalktıklarında, masa, altıyla üstüyle çöpe dönüşüyor. Hadi masa üzerini anladım da, altta oluşan çöplük ne alaka? Fırça, süpürge, bez uğraş dur.
Kendi aralarında kavgalar, mahalle halkına sataşmalar, tacizler, cinayetler, hırsızlık, gasp… Hangi birini saysam?
****
Kısacası, ülke insanı büyük bir mağduriyet içinde inim inim inliyor.
Çünkü kucak açtığı misafir misafirliğini bilmiyor. Geldiği evin düzenine uyacağına, evi ele geçirip ev sahibini evden dışarı atmaya çalışıyor. Eğer misafir bunu yapma cüretini kendinde görüyorsa ya burada büyük bir yönetim boşluğu var demektir ya da ev, bilinçli olarak el değiştiriliyor demektir.
Ya da belki bu düzensizlikten, bu kaostan yeni bir dünya düzeni çıkacak demektir. Gücünüz sade vatandaşa yetip mağdur insanlara saldıracağınıza bence bunu sorgulayın…