Mustafa Arı
Bizler bu dünyada emanetçiyiz. Hiçbir mülk bizim malımız değildir. Elimizde ne var ne yok hepsi emanettir. O zaman olayları bir emanetçi gibi değerlendirmeliyiz ve ondan sonra yolumuza devam etmeliyiz. Dertlerimiz, sıkıntılarımız keder ve cefalarımız görebilen gözler için hakikatte hazinemizdir.
Büyükler der ki, Allah sevdiği kullarını bazen dert ve cefalarla kendine doğru çeker, ona yakın olsun diye…
En ufak bir imtihanında bile şikayette dilimizi ulaştırmayalım diye…
Mevlana diyor ki; “Derdimi seviyorum. Derdi veren de beni seviyor. Seven sevdiğinin nazını deniyor.”
Bazen Allah insana bütün kapıları kapatır ki onun kapısında beklemeyi bilesin diye… Bazen verir sınar şükredecek mi diye… Bazen vermez sınar sabredecek mi diye… O yüzden ne varlığa sevinmeli ne yokluğa yerinmeliyiz.
Her ne olursa olsun asla isyanı ve azgınlığa düşmemeliyiz. Allah insana taşıyamayacağı yükü yüklemez. Dert ve sıkıntılar karşısında en büyük ümittir.
Mevlana; “Sopayla kilime vuranın gayesi kilimi dövmek değil tozunu almaktır.” der.
Cenab-ı Hak bizim dert ve cefalarla tozumuzu ve kirimizi almaktadır.
Erzurumlu İbrahim Hakkı hazretleri; Hak şerleri hayr eyler / Zannetme ki gayri eyler / Arif anı seyreyler / Mevla görelim neyler / Neylerse güzel eyler.
Bu konuda en güzel örneğimiz sevgili peygamberimizdir. Kendi eliyle altı evladını toprağa verdi, eşini kaybetti, hakarete uğradı, Taif’te taşlandı ama hiç şikayet etmedi. Ve şöyle dua etti: “Allah’ım kavme milletime hidayet ver onlar hakikati bilmiyorlar.”
İşte yol irfan ve hikmet yolu, Allah bizi doğru yoldan ayırmasın. Olayları hikmet ve irfan süzgecinden süzüp öyle hareket etmeliyiz.