CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, 2023 yılında hayvansal üretim ve artan ithalat bağımlılığını değerlendirdi. İktidarın ithalata dayalı hayvancılık politikalarının kırmızı et krizine çare olamayacağını ileri süren Sarıbal, “Hayvansal ürünler insanların beslenmesinde en değerli gıda grubudur. Büyüme, gelişme ve sağlıklı kalabilmenin yanı sıra, beyin gelişimi için önemli olan aminoasitler, yeterli miktarda sadece hayvansal proteinlerde bulunur. Sağlıklı bir insanın vücut ağırlığının her kilogramı için günde 1 gr protein tüketmesi, bunun da yüzde 42’sinin hayvansal kökenli olması gerekir.” dedi.
CHP’li Vekil Sarıbal, yazılı açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “1923-1938 yıllarını kapsayan Atatürk döneminde tarımsal kalkınmaya büyük önem verilmiş, 1925 yılında hayvancılıkta ıslah çalışmaları başlatılmış, 1926 yılında Hayvan Islah Kanunu çıkarılmıştır. Hayvancılık koruma altına alınmış, hayvancılık yapan çiftlikler teşvik edilmiş, damızlık hayvan dağıtımı yapılmıştır. Bu dönemde temelleri atılan Devlet Ziraat İşletmeleri ve Zirai Kombinalar birleştirilerek çiftçilerin tohumluk ve damızlık hayvan ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla 1950 yılında Devlet Üretme Çiftlikleri (TİGEM) kurulmuştur. Hayvancılığa destek sağlamak amacıyla 1952 yılında Et ve Balık Kurumu (EBK), 1956 yılında Yem Sanayi A.Ş. (YEMSAN) ve 1963 yılında Türkiye Süt Endüstrisi Kurumu (TSEK) faaliyete geçirilmiştir.
1980’den sonra hayvancılıkla ilgili KİT’ler özelleştirildi
1980’li yıllarda uygulanan neoliberal politikalar çerçevesinde bazı hayvansal ürünler destekleme kapsamından çıkarılmış, kamunun hayvancılık alanındaki üstlendiği rol yerini özel sektöre bırakmaya; SEK, EBK, YEMSAN gibi hayvancılığa destek sağlayan kamu kuruluşları (KİT’ler) özelleştirilmeye başlanmıştır. Hayvancılıkta maliyetlerin yaklaşık yüzde 70’ini yem girdileri oluşturmaktadır. 2007 – 2008 yıllarındaki kuraklık maliyetleri yükseltmiş, buna karşılık yapılan süttozu ithalatı nedeniyle çiğ süt fiyatları yarı yarıya düşmüştür. Sattığı sütle yem dahi alamayan üretici 1 milyonun üzerinde ineğini kesime göndermiştir. Hayvan sayısının azalması nedeniyle kırmızı et üretimi talebi karşılayamaz hale gelmiş, fiyatlar olağanüstü artmıştır. Başka çare üretemeyen AKP iktidarı Nisan 2010’dan itibaren canlı hayvan ve karkas et ithalatına başlamıştır.
Hayvan varlığı yetersiz
Hayvancılıkta ithalata bağımlı hale gelinmesinin en önemli nedeni hayvan varlığındaki yetersizliktir. Cumhuriyet döneminin ilk tarım sayımının yapıldığı 1929 yılında bile kişi başına yaklaşık 2 hayvan düşmekte iken, bu sayı günümüzde 1’in altına inmiştir. 1980 yılından bu yana nüfusun 45 milyondan 86 milyona yükselmesine (yaklaşık yüzde 91 oranında artmasına) rağmen, toplam hayvan varlığı 85 milyondan 69 milyon başa düşmüştür.
Hayvancılık desteklerinin toplam tarımsal destekleme ödemeleri içerisindeki payı 2020 yılında yüzde 35,8 iken, 2023 yılında yüzde 24,2’ye kadar gerilemiştir. Özellikle son 2 yılda hayvan varlığındaki düşüş çok dramatiktir. 2021-2023 Aralık ayları arasında hayvan varlığı 6,6 milyon baş azalmıştır.
2023 yılında hayvancılıkta ithalata 1,4 milyar dolar
Saray iktidarı 2023 yılında yeni bir rekorun sahibi olmuş; yapılan 818 bin büyükbaş ve 53 bin küçükbaş olmak üzere 871 bin baş canlı hayvan ithalatı için 1,2 milyar $, 34 bin ton kırmızı et için 214 milyon $ olmak üzere toplam 1,4 milyar $ ödenmiştir (TABLO 3). Sığır ithalatının yüzde 48’i Brezilya’dan yüzde 25’i ise Uruguay’dan, küçükbaş hayvan ithalatının yüzde 90’ı Suriye’den yapılmıştır. Kırmızı et ithalatının yüzde 72’si Polonya, yüzde 19’u ise Fransa’dan gerçekleştirilmiştir.
Hayvancılıkta ithalatın bedeli 11 milyar dolar
2010-2023 yılları arasındaki 14 yılda 6,7 milyon büyükbaş, 3,2 milyon küçükbaş olmak üzere toplam 9,9 milyon baş canlı hayvan ithalatına 9,1 milyar $ ödenmiştir. Bu dönemde yapılan 337 bin ton kırmızı et ithalatının bedeli 1,7 milyar dolardır. Son 14 yılda yapılan canlı hayvan ve kırmızı et ithalatının Türkiye’ye maliyeti tam 10,8 milyar dolara ulaşmıştır.
İthalat üretim açığını kapatmanın bir aracı haline gelmiştir. 2024 Yılı Bütçe Gerekçesinde 2022 yılında yaklaşık 2,2 milyon ton olan kırmızı et üretiminin 2023 yılında yüzde 16,7 gerileyerek 1,8 milyon ton olacağı yer almaktadır. 2024 yılı hedefi daha da düşük olup, 1,7 milyon ton civarındadır.
Bu rakamlar, önümüzdeki yıllarda da ithalatın devam edeceğini ve kırmızı et fiyatlarının düşmeyeceğini ortaya koymaktadır. Nitekim Tarım ve Orman Bakanlığı, 2024 yılında 600 bin baş besilik sığır ithalatı yapılacağını duyurmuş, ayrıca Güney ve Kuzey Amerika ülkelerinden damızlık düve ithalatına izin vermiştir.
Yem hammaddelerine her yıl milyarlarca dolar
Hayvanlar için en ucuz yem kaynağı mera alanlarının tespit çalışmaları yıllardır bitirilememiştir. 2001 yılında yapılan Tarım Sayımında 14,6 milyon hektar olarak açıklanan mera alanlarının şimdiye kadar ancak 13,1 milyon hektarının tespiti yapılabilmiştir. Yapılan mera ıslah çalışmaları da yetersizdir. Mera alanları amacı dışında kullanılmakta, tahrip edilmektedir. Bu nedenle hayvan varlığı için yeterli, kaliteli ve uygun fiyatlı yem üretilememektedir. Hayvan ithalatının yanı sıra hayvanları beslemek için fabrika yemi üretiminde kullanılan hammaddelerin ithalatı için her yıl milyarlarca dolar ödenmektedir. 2023 yılında ithal edilen 3 milyon ton soya, 1,9 milyon ton mısır ve 1,5 milyon ton arpa için 2,7 milyar $ ödenmiştir.
5 Şubat 2024 tarihinde TÜİK tarafından açıklanan verilere göre; son 1 yılda dana eti fiyatı yüzde 109,7, kuzu eti fiyatı ise yüzde 129,4 artmıştır. Kırmızı et krizinin ithalat yoluyla çözülmesi mümkün değildir. İthalat, piyasada fiyatları düşürmek bir yana hayvancılığın gerilemesine neden olmaktadır. Hayvancılık desteklerinin oransal olarak gerilemesinin yanı sıra “enflasyonu artırıyor” bahanesiyle çiğ süt fiyatlarının baskı altında tutulması da hayvancılığı olumsuz yönde etkilemektedir. Çözüm yolları bellidir;
Öncelikle ithalat yerine yılda 500 bini aşan buzağı kayıplarının önüne geçilmelidir. Gıda güvencesinin sağlanması için ithalattan vazgeçilmeli, kaynaklar ithalat lobilerinin kârları için tüketilmemelidir. Destekler büyük (endüstriyel) işletmelere değil, küçük aile işletmelerine verilmeli, yani tabana yayılmalıdır. Üretici örgütleri güçlendirilerek piyasada etkin olmaları sağlanmalıdır.”