Hasan Çamoğlu
13. Yüzyılda Anadolu’da devlet bel vermiş, bir kargaşadır sürüyordu. Ne var ki Oğuz Türk halkının direnci bir anıt gibiydi.
O günleri Ceyhun Atuf Kansu bakın nasıl anlatıyor: “Balım kız, dalım oğul, o günlerden bugünlere geldik, yarınlara bugünlerden gideceğiz.” Ve devam eder: “13. Yüzyılda Selçuklu ordusu Moğol seline dayanamadı. Oğuz halkı dağlara sığındı. Çarşı bozuldu, altın akçe pul oldu, gök sancaklı beyler kul oldu.”
Selçuklu’dan umudunu kesen Oğuz Türk halkı bu kara bulutlardan nasıl sıyrılır, okuyalım.
Özetle; “O günlerde Anadolu Türk halkı üç şeye tutundu.
Birincisi, kan gülü döşediği ana yurda tutundu.
İkincisi çarşıydı. Beşikçisinden pekmezcisine değin loncalar kurup zanaatçıları dağılmaktan kurtardılar.
Üçüncüsü ise gönül dalıydı. Bu dalı tutuşturanlar da Anadolu Erenleri idi. Horasan’dan Türkçe’nin heybesini yüklenip gelenler gönül suyunu dağdan indirip insanları arıttılar, Türk’ün töresini yürüttüler.
Balım Kız, Dalım Oğul; dokuz yüz yıldır bu topraklarda yaşıyorsak onların yüzündendir. Ve onların içinde öyle ermişler var ki, en yücesi Hacı Bektaş’tı.
Hacı Bektaşi Veli, tek kalıcı şeyin gönül, tek alıcı şeyin insanoğlu olduğunu söyler. O bir gönül eğiticisiydi.
Gönlün ne denli büyük bir güç olduğunu anlamak için Hacı Bektaşi Veli’nin erenlerinden Kara Donlu Can Baba’yı anlatmak gerek.
Can Baba bir keşişi müslüman olmaya çağırır.
Ancak keşişin bir koşulu vardır. “Can Baba ulu bir od’un içine girsin. Üç gün üç gecenin sonunda yanmazsa onun dinine girerim” der.
Can Baba; “Keşiş de girsin” der.
Keşiş, dininin gücünü gösterecek ya, Can Baba’ya elini uzatır, birlikte girerler kızıl alevlerin içine. Bütün bunlar Moğol Hanı’nın önünde olur. Üç günün sonunda alevler içinden çıka gelir Can Baba elinde keşişin parmaklarıyla.
Moğol Hanı; “Bu nedir” deyince Can Baba; “Keşiş bana parmaklarını verdi, gönlünü verseydi o da sağ çıkardı” der.
İşte bu gönül gücüdür. Anadolu Oğuz halkını yüzyıllardır dirlik içinde yaşatan.
Oğuz halkını birbirine bağlayan bir başka gönül bağı ise Türkçe’dir.
13. Yüzyıl kargaşasında Selçuklu Sultanı Acem’e dönünce bir başka bey de (Karamanoğlu Mehmet Bey) dil ile dirlik arasındaki kopmaz bağı çok iyi anladı ki bir okuntu çıkarttı her bir yana. (13 Mayıs 1277)
Anadolu’nun tüm köşelerinde davullar vuruldu ‘güm be güm.’ Dendi ki; “Bundan böyle divanda (devlet katında), dergahta (ibadette), bargahta (halk arasında), mecliste ve meydanda Türkçe konuşulacak.
İşte Türkçe’nin beyliğinin duyurulduğu gün o gün.
Eyyy Balım Kız, Dalım Oğul; Böyle geldik bu günlere, böyle gideceğiz yarınlara.”
Benim de bir isteğim Balım Kız’dan, Dalım Oğul’dan. Yarınlara giderken bir şeyi asla unutmayacağız.
Türk dilini yabancı dillerin boyunduruğundan kurtaran Mustafa Kemal Atatürk’ü hiç mi hiç unutmayacağız.
Not: Bu yazı Ceyhun Atuf Kansu’nun ‘BALIM KIZ DALIM OĞUL’ adlı yapıtının Türkçe’nin BEYLİĞİ başlıklı bölümünün özetidir.