Dündar Özseçen
Geçtiğimiz gün, her zaman olduğu gibi televizyon kanallarını bir bir geziyorum. Kanalların haber bültenlerinde fırtınalar kopuyor.
Yine bazı belediyelere kayyumlar atanmış, halkın seçtiği belediye başkanları görevlerinden alınmış, yerlerine atanmış bürokratlar getirilmiş.
Her olayda olduğu gibi bu konuda da ulusal basın ve televizyon kanalları bıçak gibi ikiye ayrılmış. Her basın ve yayın organı konulara kendi ideolojik penceresinden bakıp ekranlara çıkardıkları sözüm ona tarafsız -oysaki bunların tarafsız olmaları mümkün değil, öyle olsa her akşam bu kanallara çıkarılmazlar ve bizleri saatlerce ne söyleyecekler diyerek ekrana bağlamazlardı- yapılan tüm yorumlar aslında kısır bir siyaset tartışmasından öteye gitmiyor. Ne yazık ki yapılan tartışmalardan sonra vatandaşlarımızın kafası karıştırılıp darmadağın edilerek program sonlandırılıyor.
Benim bu yazımda ele almak istediğim konu bu televizyon programlarının içeriğini tartışmak değildi. Zaten benim aziz milletim bu programlarla ilgili düşüncelerini ortaya koyarak en yakın zamanda gerektiği gibi değerlendirecektir. Bundan şüphem yok.
Demokrasilerde kimin ne dediğine, ne söylediğine bakılmaz. Çünkü son sözü söyleyen milli iradenin gerçek sahibi olan milletin ne söylediğidir. Çünkü hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Bu millet demokrasiye olan inanç ve bağlılığını asla yitirmez. Tüm olumsuzluklara ve engellemelere rağmen laik, demokratik, sosyal, hukuk devletinden, milli egemenlik ilkesinden ayrılmaz. Kimsenin kuşkusu olmasın ki Cumhuriyetimiz Anadolu topraklarında daha nice 101 yaşlarını kutlayacaktır ve ilelebet payidar kalacaktır. Yüce Türk milleti de bu Cumhuriyetin, bu devletin yılmaz bekçileri olmaya devam edecektir.
Yeter ki küçük siyasi hesaplar peşinde koşarak bu milletin evlatlarını birbirine düşman gruplar haline getirmek isteyenlere meydan bırakmayalım. Tabii ki ayrı düşüncede, ayrı ayrı fikirlerde olacağız ama asla düşman olmayacağız, olmamalıyız. Birbirimizi sevmekten ve saygı duymaktan vazgeçmeyeceğiz. Siyaseti ve siyasi partileri demokrasinin vazgeçilmez unsurları olarak görüp, hepimizin bu cennet vatanının değerli birer neferi olduğumuzu unutmayalım. Farklılıklarımızın kazanç ve kazanım olduğunu bilmeli, gerek milli, gerekse manevi dünyalarımızda bu devletin bekası ve yaşaması için millet dayanışmasını ve birliğini önemsemeliyiz. Kavga yerine barış ve kardeşliği, geçmişi yargılamak ve tartışmak yerine geleceğe ümitle bakan geleceği inşa etme mücadelesi vermek durumundayız.
Halkımızın, milletimizin, gençlerimizin, çocuklarımızın yarınlarını inşa etmeliyiz. Onun için bir nacizane öneri ve yorumum şudur ki, halkımızı giderek esir alan bu televizyon kanallarındaki içi boş ve bu milleti kamplara ayırmaktan başka bir işe yaramayan bu programlardan kendimizi koruyalım. Bilhassa gençlerimizi ve çocuklarımızı koruyalım.
Çünkü bizim kuşak korkarım ki zaten esir alındı. Hiç olmazsa geleceğimizi kurtaralım. Bu ülke hepimizin. Yerdiklerimiz de biziz, methiyeler düzdüklerimiz de biziz. Ya birbirimizi sevecek, birbirimize minnet duyma, ülkü ve şuuru ile birleşeceğiz ya da Allah korusun tarih sahnesinden yok…
Ne mutlu Türküm diyene!