Saadet Partisi Karacabey İlçe Başkanı Zeynel Abidin Koçak, gündemin önemli bir konu başlığı olan infaz indirimi ile ilgili partisinin önerilerini paylaşarak, “Adalet cezaevlerini boşaltarak değil, suç üreten iklimi düzelterek sağlanır. Hükümetlerin görevi suçluyu değil, suçu ortadan kaldırmaktır. Aksi takdirde bundan sadece adalet değil, millet zarar görür.” ifadelerini kullandı.
Af düzenlemelerinin dönem dönem toplumsal bir ihtiyaç olarak kendisini gösterdiğini belirterek sözlerine başlayan Koçak, “Nitekim bugün; 213 bin kapasiteli cezaevlerimizde 292 bin kişi kalmaktadır. Ancak burada nihai amaç cezaevlerindeki doluluğu azaltmak değil, toplumsal bir talebi, adalet ve vicdan zemininde gidermek olmalıdır” dedi.
Saadet Partisi olarak sorumlu muhalefet gereği sürece katkı yapmak adına mevcut düzenlemeyi hem partilerinin Hukuk Komisyonu’nda hem de Türkiye’nin yetkin hukukçularıyla istişare ettiklerini dile getiren Koçak, tüm bu çalışmalar neticesinde düşünce ve önerilerini belirli başlıklar altında topladıklarını kaydetti.
Koçak, partilerinin infaz indirimi düzenlemesi ile ilgili öneri ve eleştirilerini şöyle sıraladı: “Bu tür düzenlemelerde iki ana unsur esastır. Bunlar, adalete olan güveni tesis etmek ve toplumsal barışa katkı yapmaktır. Ancak kamuoyuna yansıyan ‘ceza infaz düzenlemesi’ mevcut haliyle toplumsal barışı tesis edecek bir anlayıştan uzaktır. Tam tersi toplumsal vicdanı ve adalet duygusunu zedeleyecek düzenlemeler içermektedir. Bu tür af kanunlarında temel esas düşünce ve ifade hürriyetini güvence altına almak iken yeni düzenlemede bu konuda tatmin edici düzenlemelere yer verilmemiştir. Kadın cinayeti, çocuk istismarı ve terör gibi birkaç istisna dışında vatandaşın vatandaşa karşı işlediği suçlar affa tabi tutulurken, düşünce ve ifade hürriyeti başta olmak üzere, somut delile dayanmayan birçok suç kapsam dışı bırakılmaktadır. Oysa devlete karşı işlenen suçlarda bağışlayıcılık esastır. Devlet kendisine yönelik suçları affedebilir. Ancak bireyin bireye karşı işlediği suçlarda mağdur tarafın hakları dikkate alınmalı ve korunmalıdır. Bu düzenlemede en çok tartışılan konulardan birisi de uyuşturucu ile ilgili suçların kapsamıdır. Bu konuda; uyuşturucu satıcılığı ile uyuşturucu bağımlılığı çok daha net bir şekilde birbirinden ayrılmalıdır. Uyuşturucu bağımlılığının tedavi merkezi cezaevleri değil, sağlık kuruluşlarıdır. Hukuki düzenlemelerin yanı sıra psikolojik, sosyal ve toplumsal önlemler da hayata geçirilmelidir. Af ceza indirimi, yargı reformu gibi kapsamlı düzenlemelerin temelinde esas olan hükümlüyü topluma kazandırmaktır. Aksi takdirde getirilen af düzenlemelerinin suç oranlarının azaltılmasında topluma olumlu bir etkisi olmadığı geçmiş af örneklerinde görülmüştür.”
Af meselesinin ciddi bir iş olduğu, bunun popülist bir yaklaşım ile ele alınmaması gerektiğini belirterek sözlerine devam eden Başkan Koçak, açıklamasının sonunda iktidara şu çağrıda bulundu: “Adalet cezaevlerini boşaltarak değil, suç üreten iklimi düzelterek sağlanır. Hükümetlerin görevi suçluyu değil, suçu ortadan kaldırmaktır. Aksi takdirde bundan sadece adalet değil, millet zarar görür. Her zaman olduğu gibi biz bu uyarılarımızı bir kardeşlik vazifesi olarak yapıyoruz. İnandığımız doğruları milletimizle paylaşıyoruz.”
Nüfus ile hükümlü sayısı oransal olarak kıyaslandığında en kötü tabloya sahip ülkelerden birisi maalesef Türkiye’dir. Türkiye’de 320 kişide 1 kişi hapishanede iken, bu oran İtalya’da 900 kişide 1 kişi, Almanya’da 1.200 kişide 1 kişidir. Yargılamada asıl olan tutuksuz yargılamadır. Ancak Türkiye’de attığı bir tweet nedeniyle bile tutuklu yargılamalar yapılıyor. Mevcut düzenlemede ceza alsa bile cezaevine girmeyecek insanlar tutuklu yargılanıyor. Bu ise cezaevlerinin kapasitesinin üstünde dolmasına neden oluyor.
Cezaevlerinde 780 çocuk var. Hamile ve çocuklu kadınların infazı evde gerçekleştirilmelidir. Cezaevlerinde bin 300’ün üzerinde hasta mahkûm bulunuyor. Hasta ve yaşlı mahkûmlar da zaman kaybedilmeden tahliye edilmelidir. Cezaevlerini rahatlatmak için infaz erteleme, denetimli serbestliğin artırılması gibi uygulamalar hayata geçirilmelidir. Bu düzenlemeler ise Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırı olmayacak şekilde yapılmalıdır, eşitlik ve adalet duygusunu zedeleyecek bir düzenleme Anayasa Mahkemesi’nden dönecektir.
Adalet mekanizmamızdaki en temel sıkıntılardan birisi de suç ve ceza arasındaki orantısızlık ve uyumsuzluktur. Alman kanunlarında 1 yıl hapis cezası öngörülen suç Türkiye’de 16 yıl ile başlamaktadır. Yine Norveç’te aynı suçtan 4 yıl ceza alan bir hükümlü ülkemizde 14 yıl hapis cezası ile hüküm giymektedir. Suç ve ceza arasındaki uyum yeniden gözden geçirilmelidir.”