Yılmaz Katran’ın Kaleminden
Dostlarım;
2018 yılında rejim iyi olacak diye umutla değiştirildi ama beklenen olmadığı gibi daha zor günlere geldik.
Öncelikle bir durum tespiti yapıp sonra çareleri yazmak doğru olacak diye düşündüm. Şu anda güney sınırımız cadı kazanı gibi kaynıyor. Mısır’a kadar topraklarda bir tek müttefikimiz yok.
Şu anda ilk mülteci akını başladığında askeri, siyaset, bilim insanları bas bas bu günlerin geleceğini defalarca yetkililere anlattılar ama kar etmedi. Sadece Suriyeli değil Afgan, Pakistanlı ve Afrikalılar olmak üzere vatanımız fiilen işgale uğradı. Kimine göre 9-10 milyon, kimine göre 7-8 milyon deniyor. Bu hususta hükümet açıklama yapmadığı için tam olarak ülkemize gelen mülteci sayısı bilinmiyor. Onun için bazı rakamlarda yanlışlıklar olabilir ama yanılma payı çok az olacaktır.
Gördüğüm durum bence düşünülenden çok daha fazla…
Suriye’de Esad gitti, işler daha kötüye gidiyor. Karşımızda muhatap alacağımız çapulcudan başka bir kuruluş düşünemiyorum. Onlar, zaten kendi aralarında ben başa geçeceğim, seni istemem diye birbirilerine düşecek ama işte o zaman işler daha da karışacak. Pusuda bekleyen Amerika ve Rusya lokmayı kapmayı hevesle bekliyor. Ne olacağını Allah bilir.
Dostlarım;
Durum esas olarak güney doğudaki vilayetlerimizde yaşayan halkımız için tehlikeli bir hale geliyor. Bu çapulcuları başta işine geldiği gibi destekleyen, emelleri olan, Kürt devletini meydana getirmenin yollarını arayacaklar. Bu gerçek her zaman bizim zayıf anımızı bekleyenler için büyük fırsat gibi görünüyor. Benim durum tespitim böyledir. Başka görüşlere de saygı duyarım.
Gelelim hepimizi daha fazla ilgilendiren enflasyon, pahalılık, emekli aylıkları, asgari ücret bulmacasının nasıl çözüleceğine…
Ticaretin teknik olarak işleyişi tektir. Arz ve talebe göre fiyatlar belirlenir, piyasa buna göre işler. Şimdi sebepleri sıralıyorum.
Birincisi dışarıdan gelenlerden evvel ülkemizin yıllık buğday rekoltesi 17-18 milyon tondu. Bu bize yettikten sonra ihraç edip gelir elde ediyorduk. Şimdi 21-22 milyon ton ürün alıyor, birde 3-4 milyon ithal ediyoruz. Acaba neden hiç düşündünüz mü? Tek sebep dışarıdan gelen açları doyurmak için bu ithalat duracak gibi değil.
İkincisi fiyatlar talepten dolayı hep pahalı, bizler de satın almak mecburiyetindeyiz. Sadece buğday mı? Tüm yiyecek malzemelerini % 25 pahalı yiyoruz.
Üçüncüsü gelenlerin hepsi benim vatandaşımın haklarını gasp ediyor. Bu çocuk fabrikaları haline gelen aileler, her iki kadından biri karnında, ikisi elinden tutmuş kuyruğa girip muayenesi olup bedava ilacını alıyor. Benim vatandaşım randevu almak için aylarca uğraşmak duruma düşüyor. Bir de devlet kendi vatandaşına vereceği fakir aylıklarını kuşa çevirdi. Hiç bir yaraya merhem olmuyor.
İki yıldır ev kiralarına gelen zamlar ortada. Her halde insanlar sokakta yatmıyorlar, iyi kötü bir ev tutuyorlar. Yine arz talep dengesi bozuluyor. 87 yaşımdayım, böyle bir durum görmedim. Aklımın ucundan dahi geçmezdi İstanbul’da bazı semtlerde daire kira aylıklarının 75 ile 100 bin lira arasında olduğu söyleniyor ve bunlar iyi günler diye de anlatılıyor.
Benim vatandaşım zamanı geldiğinde koşa koşa askere vatani vazifesine gidiyor. Bu bedavacılar yan gelip yatarak geçiniyorlar. Çalışma ve iş bulma da benim vatandaşım üçüncü sıraya düştü. İşverenin işine geliyor, çünkü sigorta yok, ücret de en az yüzde 50 eksik veriliyor. Tabii kontrol de yok, yapanlar memnun. Bu durum daha ne kadar devam edecek, bilinmiyor!
Ben bu makaleyi yazarken herhangi bir partiye ve siyasetçiye suçlama yapmaktan kaçındım. Benim suçlama yapmama lüzum yok ki, görünen köy kılavuz istemez değil mi?
Bir de en ufak tenkitler de ‘beka sorunu yaratır’ diye geçiştiriliyor. Durum beka sorunu değil zeka sorunu artık. Buna göre çareler aranmalı.
Dostlarım;
Zor bir yıl geçirdik. Yeni yıl yeni ümitlerle gelsin. Allah ülkemize sağlık, huzur, bereket versin, belalardan uzak bir yıl nasip etsin.