İmam Hatip Lisesi’nde görev yaparken 28 Şubat’ın çalkantılı dönemi olan 2001 yılında memurluktan atılan öğretmen, 18 yıldır süren hukuk mücadelesini kazandı. Danıştay, 2006 senesinde yeniden göreve dönen öğretmene manevi tazminat da ödenmesi gerektiğine hükmetti.
Muhtelif bahanelerle 2001 yılında devlet memurluğundan atılan İmam Hatip Lisesi Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni, soluğu mahkemede aldı. 2006 senesinde mahkeme kararıyla yeniden göreve başladı. Boş geçen yıllarda psikolojisinin bozulduğunu, çevresine küçük düştüğünü öne süren öğretmen, maddi kayıplarının yanın da manevi kayıplarının da olduğunu belirterek Mill Eğitim Bakanlığı’ndan 20 bin lira manevi tazminat talep etti.
Başvuru zımnen reddedildi. İşlemin iptali talebiyle İdare Mahkemesi’ne müracaat eden mağdur öğretmen, başvuruya konu olan parasal hakların hakediş tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle, manevi tazminatın ise görevine son verildiği tarihten itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine karar verilmesi istedi. İdare Mahkemesi, davacının Devlet memurluğundan çıkarma cezası ile cezalandırılmasına ilişkin 2011 ile yeniden atandığı 2006 tarihleri arasındaki maddi kayıplarının idareye başvuru tarihi olan 14/04/2014 tarihinden itibaren işletilecek yasal faiziyle birlikte ödenmesine, davacının Devlet memurluğundan çıkarılmasına ilişkin işlemde idarenin kastı ya da ağır kusuru bulunmadığından manevi tazminat isteminin reddine karar verdi.
Davacı kararı temyiz etti
Danıştay 12. Dairesi, emsal nitelikte bir karara imza attı. Daire kararında; Anayasa’nın “Yargı yolu” başlıklı 125. maddesinin yedinci fıkrasındaki, “İdare, kendi eylem ve işlemlerinden doğan zararı ödemekle yükümlüdür.” hükmüne dikkat çekti. Kararda şu ifadelere yer verildi: “Yerleşik yargı içtihatlarına göre, hükmedilecek maddi tazminata yürütülecek faizin başlangıç tarihinin, iptal davası üzerine açılan tam yargı davalarında, iptal davasının açıldığı tarih olarak kabulü gerekmektedir. Hukukumuzda manevi tazminat, mal varlığında meydana gelen eksilmeyi karşılamaya yönelik bir tazmin aracı değil, zarar görenin üzüntüsünü azaltmaya yarayan manevi bir tatmin vasıtasıdır. Olay nedeniyle duyulan psikolojik ve ruhsal acıyı kısmen de olsa hafifletmeyi amaçlar. Manevi tazminatın, her olayın özelliğine göre ölçülülük ilkesi de gözetilmek suretiyle makul bir miktar para olarak belirleneceği tabiidir.
Bakılan davada, hukuka aykırılığı yargı kararıyla sabit olan Devlet memurluğundan çıkarma cezası nedeniyle beş yıldan uzun bir süre görevinden uzak kalarak toplum içindeki saygınlığını kaybeden davacının, hem bu olay nedeniyle iç dünyasında yaşamış olduğu acılar hem de ekonomik ve sosyal hayatında karşılaşmış olduğu sorunlar göz önüne alındığında manevi zararın meydana geldiğinin kabulü gerekmektedir. İdarenin hukuka aykırı işlemi nedeniyle kişilik hakları zarar gören davacının, uğramış olduğu bu zararın giderilmesi hukuk devleti ilkesinin bir gereği olduğundan, ölçülülük ilkesi de gözetilmek suretiyle olayın özelliğine göre belirlenecek tazminat bedelinin, davacıya manevi tazminat olarak ödenmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır. Bu itibarla davacının manevi tazminat talebinin reddedilmesinde hukuki isabet görülmemiştir. İdare Mahkemesi’nin red kararının bozulmasına oy birliği ile ile karar verilmiştir.”
Bozma kararının ardından davanın yeniden görülmesine İdare Mahkemesi’nde başlandı. Davacı öğretmen 18 yıl sonra hukuk mücadelesini kazanmasıyla birlikte manevi tazminatın da sahibi olacak.