İsmail Hakkı Özsarı
Çevreci örgütler, duyarlı bilim insanları uyarıyor: “Toprak ve su kaynaklarını hor kullanmayın. Tarım arazilerini amacına uygun olarak kullanın. Çünkü kıt ve hızla tükeniyor.”
Hava ve çevre aşırı şekilde kirleniyor. İstanbul´un son on yılda hava kirliliği yüzde elli artmış. İnsanoğlunun yapısından olan bencillik, fırsatını bulduğunda ortaya çıkıveriyor. O hale geldik ki nerede bir yeşil alan görsek kırmızı görmüş boğa gibi saldırıyoruz. Zenginlik uğruna gelecek ipotek altına alınıyor. Kendi yemeğini pişirmek için komşusunun evini çekinmeden yakabilen insan tiplerine tanık olmaya başladık.
“Bugün kurtarılsın da gerisi önemli değil” anlayışı giderek yaygınlaşıyor. Dünyanın birçok yerinde özellikle Afrika kıtasında insanlar açlıktan ölüyor. Örneğin 9 milyon nüfuslu Somali´de her yıl 30 bin çocuk açlıktan ölüyor. Bunun ne anlama geldiğini daha iyi kavramak için 15 milyon nüfuslu İstanbul´da her yıl 50 bin çocuğun açlıktan öldüğünü hayal edin!
Eeeey kaynakları hoyratça kullananlar, bölüşüm adaletsizliği yaratanlar; bu tablo karşısında ne yapıyorsunuz? Karnı toklar, açlıktan ölen insanları gördükçe, bunları duydukça rahat uyuyabiliyor musunuz? Bazı verilere göre ortalama olarak dünya üzerinde her 6 dakikada bir çocuk açlıktan ölüyor. Yeryüzünde yaşayan 7 milyar insandan 1 milyarı açlık tehdidi altında. Yine bilim insanları gelecekte su savaşlarını kaçınılmaz görüyor. Gelecekte ne kadar zengin olursanız olun, bir bardak suyu bile alacak gücünüz olamayacağı öngörüsünde bulunuyorlar.
Su konusu gelmişken burada bir parantez açayım: Hani açıkça dillendirilmese de her iki taraf için de şoven bir kibirle alttan alta dillendirilen, bırakın Türklerle Kürtler ayrılsın diyenlere soruyorum: Su savaşlarının yakın bir gelecekte olduğu dünyamızda “Dicle” ve “Fırat”ın öneminin farkında mısınız? Gelin ayrılmaktan vazgeçelim. Bu kaynakları hakça paylaşarak kullanalım. Yoksa her iki taraf da havasını alır.
Bu kötü gidişe dur demek elbette mümkün. Dünyadaki açlığı gidermenin çözümü savurganlığı önlemekten geçiyor. Her yıl milyarlarca ton gıda çöpe gidiyor. Lokantaları, açık büfe otelleri … vs. bir düşünsenize! Gereksiz harcamaların önüne geçilirse, dünya genelinde herkes tasarruf ederse, sadece çöpe giden gıdalar önlenebilirse insanın açlık sorunu çözümlenir.
Sevgili okurlarım, bu konuda herkesin yapabileceği bir şeyler vardır. Düşünün kendiniz bulabileceksiniz. Ne demişler: “Herkes kapısının önünü süpürse şehir tertemiz olur.”
Not: Bu yazıyı lütfen paylaşın. Ne kadar çok paylaşırsak, o kadar çok farkındalık sağlarız.
KARA KUTU
Tüm canlıların temel içgüdülerinin başında kendi soyunu devam ettirmek gelir. Biz insanoğlu da öyleyizdir. Böyle olmasaydık karşı cinsler birbirlerini yük olarak görmezler miydi?
Olgunlaşan bir tohumun doğada yayılması şu yollarla olur; – Rüzgarla – Suyla – Hayvanlarla. Hangi yolla olursa olsun kendimizi bir tohum olarak düşünelim. Şans eseri bir hayvanın işkembesine düştük. Kimimiz sindiriliriz. Kimimiz hayvan dışkısıyla rastgele bir yere atılırız. Şanslıysak sindirilmemişizdir. Atıldığımız yerde yeniden yeşererek meyve verecek hale gelirken şanssız olanlar da istediği yere ulaşamadan gübre olup gideceklerdir.
Bir kez dahi geriye bakıp yeşeremeyen yetenekleri düşünerek kendimizin başarılı bir hayatı olduğunu düşünmeliyiz. İşte bu hayatın muhasebesini yapıp yaptıklarımızı, yaşadıklarımızı, iyiliklerimizi bir çuvala ya da bir kara kutuya doldururuz.
Ben buna kara kutu demeyi uygun buldum. Çünkü kara kutu uçaklarda bulunur ve uçak düşerse açılır. İşte bizler de yaşamımız sona erdiğinde kara kutumuz açılacak olursa; başta yakınlarımız olmak üzere tanıyan tanımayan ahkam kesecek.
– Çok iyiydi – Yardım severdi – Mutlu yaşadı. Gözleri açık gitmedi. – Çok güzel çocukları oldu. – Para mal biriktiremedi ama dost biriktirdi. – Acıları ve mutlulukları en üst düzeyde yaşadı.
Kimileri de kafa kafaya verip fısıltı şeklinde şunları söyleyecek – Rahmetli çok cimriydi. – Bir gün öleceğini düşünmeliydi. – İnsan kalbi kırmaktan çekinmezdi.
Bu söylenenlerin bir kısmı doğru, bir kısmı da yanlış olabilir. Çünkü altmış yetmiş yılın çizelgesini rastgele ve aceleyle doldurmuşuz o kutuya. Sevgiler, sevinçler, acılar, dostluklar, düşmanlıklar hepsi bir arada.
Yine de kara kutu ancak bir kısmını söyler. Diğer kalanı gitmesi gereken yere sizinle gidebilir. Tıpkı, “Öyle sırlarım var ki, benimle mezara kadar gidecek” söyleminde olduğu gibi. Yine bir kısmını sadece aileniz veya en yakılarınız bilecek. Eh neylersin herkesin kara kutusu zamanı geldiğinde açılacak. Yaşarken kutunuzu güzel şeylerle doldurmak dileği ile…