Mustafa Arı
Kur’an-ı Kerim’de, “Bir iyiliği açığa vurur veya gizler, yahut bir kötülüğü affederseniz, bilin ki Allah da affedendir, güçlü olandır.” (Nisa Suresi 149) Peygamberimiz: “Allah’ım! Sen çok affedicisin, affetmeyi seversin. Beni bağışla!” diye dua etmiştir.
Affetmek inananların vasfıdır. Bu vasıf Kur’an-ı Kerim’de övülmekte, müminlerden af yolunun tutulması istenmektedir. Peygamberimiz kendisine işkence edenleri affetti. Hz. Yusuf’u kardeşleri kuyuya attılar ama o kardeşlerini affetti.
Affetmek kin tutmamaktır. Affetmek haset etmemektir. Affetmek, sırt dönmemektir. Affetmek, ilgiyi kesmemektir. Affetmek, kardeşlerimizi üç günden fazla terk etmemektir. Analar-babalar! Evlatlarınızı affedin. Evlatlar! Ananızı-babanızı affedin. Eşler! Birbirinizi affedin. Kardeşler! Kardeşlerinizi affedin.
Peygamberimizin güzel ahlakından birisi de hataları affedici ve bağışlayıcı olmasıdır. Peygamberimiz savaş dışında, düşmanlarından kendisine sığınan, teslim olan ve bağışlanmayı dileyenleri yüz üstü bırakmamıştır. Ricalarını kabul ederek onları affetmiştir.
Affetmek herkesin yapması gereken en güzel şeydir. Birisi sana kötülük yaptıysa onun karşılığını vermeye çalışma ve sadece affet. “Neden?” diyeceksin. Eğer karşılığını verirsen, onunla hiç bir farkın kalmaz ve düşman kazanırsın. Affetsen, o zaman sana kötülük yapan yanlışını anlayacaktır.
Asıl af, cezalandırmaya gücü yettiği halde kişinin suçluyu bağışlayabilmesidir. Gerçek meziyet budur. Affetmek kin tutmamaktır, haset etmemektir, sırt dönmemektir, ilgiyi kesmemektir, kardeşlerimizi üç günden fazla terk etmemektir.
Hz. Ali’nin dediği gibi: “Her şeyi ve herkesi affedin, lakin vatana ihanet edeni asla affetmeyin.”
“Rabbim benim kusurlarımı affediyor, ben de başkalarının kusurlarını affedebilmeliyim” demeliyiz. Rabbimiz; bizleri güzel düşünüp güzel davranan, öfkesini yutan, insanları affeden ve güzel ahlakıyla çevresindeki insanlara örnek olabilen sevdiği kullarından eylesin.
İSTİŞARE ÖNEMLİDİR
İstişare ortak akıldır; her şey akla, akıl da tecrübeye muhtaçtır. İstişare, insanların hata yapmasını ve yanlışa düşmesini en aza indirir. Kur’an-ı Kerim’de, “Yapacağın işi önce meşveret et!” buyruluyor. (Al-i İmran Suresi 159) Meşveretin Türkçesi, ehline danışmaktır. Başlamadan bir işe sebebe yapışmaktır.
İstişare; insanların yolunu daha kolay bulmasına ve işlerinin daha sağlıklı yürümesine vesile olur. İstişare; savaşların en az hasarla kazanılmasına vesile olur.
İstişare sünnettir, danışan dağı aşar. Danışmayan zavallı, düz yolda bile şaşar. Bilmemek ayıp değil, sormamak ayıp olur. Ehline soran kişi, hakiki yolu bulur. Bir iş, neticesine göre ölçülür. Sonunun hayırla mı, yoksa şerle mi biteceğini bilemeyiz. Onun için istişare edilmelidir. İstişare, herkesle yapılmaz. O işin ehli olanla yapılır. Ehline danışmadan, kendi görüşüyle hareket eden pişman olur.
İstişare, doğru yolu bulmanın ta kendisidir! Her kim ki, kendi görüşünü beğenip başkası ile istişareye muhtaç olmadığını düşünse ve müşavereye lüzum görmese elbette yapacağı işte hata meydana gelir.
Hazreti Adem, “İşlerinizi istişare ile yapın. Eğer ben yasak meyve konusunda meleklerle istişare etseydim, musibete maruz kalmazdım” buyuruyor. Peygamberimiz ashabı ile istişare yapmıştır. “Kur’an-ı Kerim’de ve Hadis-i Şerif’lerde bulamadığımız bir şey olursa ne yapacağız?” diye Peygamber Efendimize sorulunca cevaben buyurdu ki: “O işi, salih olan alimlerle istişare edin.”
İstişare; başarının temel anahtarı ve hayatın vazgeçilmez ilkesidir.
İstişare; toplumların dayanışmasına gelişmesine ve geleceğe daha güvenle bakmasına vesile olur.
İstişare; doğru bilgiye ulaşmaya ve doğru hareket etmeye vesile olur.
İstişare; her bilenin üstünde bir bilen vardır, mutlak bilgi sahibi sadece Allah olduğunun farkında olur.
Hülasa, istişareye yani danışma Allah’ın emri, Peygamberimizin sünneti olarak önem verilmelidir. Atalarımız da, “Ulu sözü dinleyen, ulu dağlar aşar. Akıl akıldan üstündür” diyerek, istişarenin gerekliliğini kısa ve öz bir şekilde ifade etmişlerdir.