Mahiye Morgül
Bir Afgan müzisyene rastladım internette, 4,5 milyon izleyicisi var, onun şarkıları bana ferahlık verdi. Adı Sharafat Perwani. İzleyici yorumlarından Tacik asıllı olduğunu ve birkaç gün önce yayınlanmış videosuna gelen yorumdan Tacikistan’a geçtiğini anladım.
Farsça halk müziği söylüyor, hem de Rize türküleri. Çok şaşırdım. Bir müzikolog olarak çok ilgimi çekti. Onun videolarını izlemeye ve ona gönderilen yorumları okumaya başladım. YAR CANO BEGO videosuyla çarpılmışken LALA LALA “Leyla Leyla” ile savruldum.
Yaar Jano Bego :https://www.youtube.com/watch?v=uw6PU_jkbQs
Lala Lala: https://www.youtube.com/watch?v=1OcNunhvy9c
Yar Cano’da Artvin koltuk davulu ona eşlik ediyor ve tipik Haldoz horonu ritmini vuruyor. Bir yerinde kemençe sesi geliyor ve “Çayelinden öteye” ezgisi giriyor. Bir yerinde Trabzon yayla havası “Ehe hey hey…” ler tıpkı Volkan Konak söylüyor. Bir yerinde adeta Lazca telaffuzuyla Kazım Koyuncu söylüyor. Bir yerinde Kürtçe söylüyor zannederken Farsça söylediği fark ediliyor. Böyle bir müzik harmanı.
Şerafet kardeşimiz öyle içten duygulu söylüyor ki tipik bizim Rize sahillerinden bir uşak. İyice meraklandım, Tacikler hakkında İranlı bir akademisyen dostumdan öğrendiklerim geldi aklıma. Tacik sözcüğü Tatcık demekti. TAT ise, Şaman /Kuman demek, kendini açık etmemek için dilsiz gibi davranan demekti. Bugün ise Farsça konuşan Türk demektir.
Rize’de TATOĞLU soyadı taşıyan aileler var, bağlantısı mutlaka vardır.
Orta Asya’nın ortasındaki devlet bugün Tacikistan’dır. En uzun nehri olan Oğuz (Ceyhun) Nehri’nin suladığı havzada tarih boyunca Türk Oğuzlu Devletleri kuruldu. Milli ekonomisini ve kendi ordusunu kurma geleneği olan Akmenidler, Sasaniler, Şamaniler gibi bilimi rehber alan sosyal ve hatta ilk komünal veya sosyalist devletler bunlardı.
Yahudi bankerleri öldürterek Spartaküs köle isyanlarını başlatan VI. Mitridate Hubyar Sultan’ın kurduğu Birleşik Oğuz Orduları, 48 yıl süren savaştan sonra Sezar’ın ordularına yenik düştükleri zaman Roma senatosunda haklarında verilen tarihten silme cezasıyla Rize ve diğer Milet şehirlerinden kaçanların gidecekleri yer elbette Oğuz Ata toprakları olan Balasagun olacaktı. Gittikleri yerde “tat” olmak, yani kendilerini saklamak zorunda kalmışlar, Farsça konuşmuşlardır. Ama müzik yaparken “tat” olmak namümkündür. Bakınız, ben de Farsça söyledim; Farsça na-mümkün, imkânsız demektir.
MÖ. 1. yy’da Sezar’ın Roma senatosunda aldığı karar, Başoğuzlu Kralı Hubyar Sultan’ın başta Rize olmak üzere Anadolu’daki bütün saraylarını, bilim evlerini, at ahırlarını, kalelerini yerle bir etmek, bilim adamlarını ve ilaç bilen kadınları yakarak öldürmek, hanedandan kimseyi sağ bırakmamak, hanedan kadınlarını Roma’ya götürüp zincire vurulmuş halde Roma sokaklarında teşhir etmekti. Bu ağır cezadan kurtulmak için gittikleri yer Özbekistan, Türkistan, Tacikistan (Soğdia), Afganistan (Bakhtria) gibi Balasagun (Ay-gün Milleti) illeri oldu.
Tacikistan’ın Sovyet sistemiyle yönetildiği yakın dönemde Komünist Partisi Sekreterliği yapmış olan Tursun Ulucabeyoğlu ve tarihçi akademisyen Babacan Gafuroğlu gibi tipik Rize isimleri internette önüme düştü. Hani yani… Üstelik hem “Turkified” Hem de “İsma’ili” taifesinden. (bkz. https://en.wikipedia.org/wiki/Tursun_Uljabayev /) https://en.wikipedia.org/wiki/Bobojon_Ghafurov
Taciklerin Karadeniz türküsü söylüyor olmaları hiç boş değil. Borç köleliğini kaldıran Akmenid (Egemen/Kuman) İmparatoru Horasanlı Kuruş’un torunlarının Buhara’da 1918’de bağımsız sosyalist Hiva (Hilal) Hanlığı kurmaları da boşuna değil. Üstelik tacında hilal resmedilmiş Darius Oğuz hanedanının kaya mezarları Rize’dedir.
İnternette bir şey daha fark ettim; Tacikistan futbol takımının ambleminde bozkurt resmi var. Benzer amblem Sirkasya kralı Serhaz’ın Samsun sikkesinde ve Atatürk’ün bastırdığı ilk kağıt paramızda var.
Orta Asya Tacik tarihi dünya tarihinde çok önemli görünüyor. Çünkü Yahudi bankerden borç almadan kendi milli tarımını (ipek ve pamuk) kuran Şamanoğulları adlı ilk sosyalist Türk devleti burada ortaya çıkmıştır. Bence, Babacan Gafurov’un yazdığı Tacik Tarihi kitabı bir an önce Rusça’dan Türkçe’ye çevrilmelidir.
Şimdi iki kere düşünelim. Afganistan’ın önemli nüfusu Tacikler. Tacikistan ile komşu. Şu anda Kabil’den kaçan Tacikler kuzey komşu Tacikistan’a gidiyorlar. Fakat maalesef Tacikistan’da IŞİD tuzağına düşme tehlikesi de var, çünkü IŞID’e Irak’ta komutanlık etmiş bir Albay (Gülmurat Halimoğlu) Tacik Ordusu’ndan çıkmıştır. Suriye’den çıkan paralı IŞİD askerleri şimdi oralardalar. Suriye’den topraklarımıza geçen o katil sürüsü Kabil’e ve Tacikistan’a hangi yolla götürüldüler, ABD üsleri bunlara uçak tahsis etti mi mesela, sormak lazım.
ABD Başkanı Bush ki 2001 yılında, “3 bin yılın haçlı seferini başlatıyoruz” demişti. Tarih tekerrür ediyor. Vahşi Batı’nın savaş baronları milat ilan ederek sıfırladıkları Oğuzoğlu tarihini yeniden sıfırlıyorlar, hem de Horasan-İslam gibi sahte isimlerle kurdukları paralı çetelerle.
Tarihte aynı batılı vahşilerden kaçarak Afganistan’da yurt kuran dedelerimizin torunları şimdi akıl almaz tuzaklarla yurtlarından kaçırtılıyorlar. Hem de iki ayrı İslam maskeli terör çetesi arasında sıkıştırılıyorlar. Kızılderili falcıya sordum, “Asya’nın ortasındaki bütün devletleri sulayarak akan Oğuz Nehri’nden 11 Eylül 2001’de bir İngiliz geçti” dedi. Daha ne desin?
………….
Eğitimci gözüyle:
30 Ağustos Zafer Bayramı Tebrik Töreni yapılırken canlı yayınlandı, hepimiz izledik. Kameranın karşısındaki duvarda büyük bir insan yüzü vardı, çok tuhaftı, dört parça halinde, her bir parçası bir başka insan yüzünden alınmış kolaj yapılmıştı. Asimetrik silah diyorum bu tür görsellere, uyumsuzdur, insanın kafasını karıştırır. Dikkatinizi çeler, bakmak zorunda kalırsınız, ana konudan uzaklaştırır sizi, ana konuyu bulandırır. Böyle uyumsuz resmin işlevi şudur; önünde yapılan etkinliğe değersizleştirme etkisi yapar. Burada hem Zafer Bayramı hem Cumhurbaşkanlığı makamı o kolaj resmin negatif etkisi altında bırakılmıştır. Tören hazırlama görevlileri görevlerini doğru yapmamışlardır.
Tıpkı ders kitaplarında yapıldığı gibi oldu. Din dersi kitapları dahil bütün ders kitaplarında öğrenciler çok sayıda uyumsuz görsele bakmak zorunda bırakılmaktadır. Zafer Bayramı Tebrik Töreni’ni izleyen bizler kuralsız (kaotik) bir surata bakmak zorunda bırakıldık.
Törende bir kuralsızlık (kaos, bozukluk) daha vardı; protokol sırası. Diyanet İşleri Başkanı’na verilen sıra değişmişti. Bence gizli bir el tüm kuralları değiştiriyor, devletimizin vidaları gevşetiliyor. Farkında olan da itiraz edemiyor. Vaziyetimiz bu. Veliler de ders kitaplarına itiraz edemiyor.