Kemal Derici
Yaşım ilerledikçe çocukluk ve gençlik yıllarıma dönüp bellek tazelemeyi alışkanlık haline getirdim. Edindiğim kitaplar, izlediğim belgesel ya da diziler beni bir zaman tüneline sokuyor.
Aslında coğrafya ve tarihle ilgili kaynaklar üzerinde değerlendirme yapmak harcım değil ama ne yapayım, tutkunu olduğum konular karşıma çıkınca haddimi aşmadan yapamadım.
Karacabey Lisesi 1978-79 öğretim yılında 6 Edebiyat A Sınıfı’nda okurken en sevdiğim ders Sanat Tarihi’ydi. Bu ilgide üzerimizde emeği olan öğretmenim Akide Esmer’in büyük payı vardı. Öğretmenimiz, müfredat şablonuna esir olmak istemez, kendinden çok şey katardı. Sınıfa hiç mecburiyeti yokken dergi, fotoğraf ve slaytlar getirip bize izletir, gösterir ve açıklardı. İdealizmini, meslek aşkını doruğa çıkarmıştı. Türk Milleti’nin kültür ve uygarlıkta kimseden geri kalmadığını kanıtlamak ve ‘Barbar Türk’ imajını yıkmak için kendi üzerine düşeni yapmak istiyordu.
Ders kitabımızın yazarı rahmetli Prof. Dr. Oktay Arslanapa idi. “Türk Çadır Sanatı” başlıklı bölüm beni çok etkilemiş ve heyecanlandırmıştı. Hoca ile tanışmayı o zaman aklıma koymuştum. Yaklaşık 15 yıl sonra telefonla diyalog kurdum ve mektuplaştık. Sayesinde ufkum açıldı.
Kitabımızın ilgili bölümünde Göktürk Kağanı İstemi’nin çadırını tasvir eden Doğu Roma elçisi Zemarkos’un, İpek Yolu’ndan geçerek başka bir Türk kağanının çadırını anlatan Çinli rahip ve gezgin Xuan Zang’ın verdiği paha biçilmez bilgiler bende elçilik raporlarına ve seyahatnamelere karşı büyük bir tutku yarattı. Bu belgelerin peşine düştüm. Sayın Hocamız eksik olmasın beni kırmadı. Kendisi dünyanın sayılı Bizantinistleri’nden Prof. Dr. Semavi Eyice’nin arkadaşıydı. Onun yardımıyla Alman tarihçi Dietrich’in Bizans çalışmalarından 4 sayfalık fotokopiyi bana gönderdi. Almanca bilmediğim için fotokopileri Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’ne gönderdim. Fakülte Dekanı rahmetli Prof. Dr. Özkan İzgi, o metinleri Türkçe’ye çevirerek bana yolladı. Böylece Oktay ve Semavi hocalar sayesinde Roma elçilerinin göz kamaştıran Türk çadırlarını nasıl anlattığını, aynı zamanda 6. yüzyıldaki Bizans-Göktürk diplomasisinin perde arkasını da öğrenmiş oldum.
Rahmetli Özkan Hoca bana, “Peygamberin Çağındaki Orta Asya” başlıklı bir makale gönderince de Buda Rahibi Şuan Zang’ın seyahatnamesinin bizimle ilgili bölümlerini okumuş oldum. Makaleyi yazan Nazmiye Togan hanımefendi, Prof. Dr. Zeki Velidi Togan’ın eşiydi. Kızına annesiyle görüşmek istediğimi söyleyince, “Maalesef annem artık hatırlamıyor” dedi. Açıkçası içime bir burukluk çökmüştü.
Daha sonra Şuan Zang seyahatnamesinin tam metnini Tayvan’dan getirttim. Özkan İzgi hoca bana Çin Elçisi Wang Yen Te’nin Uygur seyahatnamesini hediye edince lise son sınıfta edindiğim bilgileri koordine ettim. Çocukluğumda izlediğim İpekyolu belgeseli beni çok etkilemiş, yıllarca çekim alanından kurtulamamıştım.
Ligeti’nin, “Bilinmeyen İç Asya” kitabını okuyunca taşlar iyice yerine oturdu. Çocukluk düşlerimi süsleyen öyküler bilimsel gerçeklere dönüştükçe ve gerçek orijinal belgelerle desteklendikçe tanımlanamaz bir mutluluk yaşıyorum.
Tarihimizin derinliklerine ışık tutan bilgi ve belgelere ulaşmak için ömrünü tüketen bilim insanlarımızı rahmet ve minnetle anıyorum.