İsmail Hakkı Özsarı
Yazmaya başladığımdan bu yana sıkça muhatap olduğum sorulardan biri. “Hocam aşk nedir, sevgi nedir?”
Sözlükler aşk ile sevgiyi birbirinden pek ayırmazlar. Aslında aşk başka, sevgi başkadır.
Aşkı anlatmak zor. “Aşk yazılmaz, yaşanır” diyen bilge galiba haklı. Yine de dilimin döndüğünce anlatmaya çalışayım aşkı.
Aşk yangındır, ateştir. Cennetle cehennem arasında gidip, gelmedir. Aşk bir kasırgadır. Estiğinde ne yapacağı belli olmaz. Aşkın sevinci nar çiçeği, acısı yılan zehridir. Aşkta aşık olunan ve diğerleri vardır. Yani üçüncü bir seçenek olmaz.
Aşk fırtınadır, depremdir, altüst oluştur. Hem yaşamdır, hem de ölüm. Aşık ise bencildir, paylaşmaz. Aşk bir ömür boyu sürmez. Zira böylesine yoğun bir sarsıntıyı insan yüreği taşıyamaz. İnsan beyni dayanamaz bu fırtınaya.
“Aşkın gözü kördür” derler. Mecnunun öyküsü ne güzel anlatır böyle olduğunu. Mecnun Leyla’nın aşkına tutulur. Gide gide bir kente varır. Kentin yöneticisi “Getirin şu Leyla’yı bir de ben göreyim.” der. Leyla gelir. Yönetici şöyle bir bakar. Kara kara bu bir kız. Sonra yanındakilere dönerek, “Mecnun bu kız için mi yollara düşmüş?” der. Bunu Mecnun’a söylerler. Mecnun da, “Onu bir de benim gözümle görseydi” der. İşte aşk böyle bir şeydir.
Kimse kimseyi başkasının gözüyle göremez. Onun için de aşk yargılanmaz. Aşkın yaşı var mıdır? Böyle bir soru, fırtınaların, dalgaların, depremlerin yaşını sormakla eş anlamlıdır. Ama ne yazık ki ‘elalem ne der’ korkusu, mahalle baskı yüzünden insanlar duygularını dolaplara kilitler. Kafeslere sokarlar. Duygularını yaşamak yerine, yaşamamak için ellerinden geleni yaparlar. Yaşamlarını ayıplar, günahlar, kıskancından ziyan ederler. Sonra da sorarlar; “Neden hiçbir şeyden zevk almıyorum? Böyle midir?”
Sevgi bir ırmak kadardır. Bir ağaç gölgesidir. Denizin mavisi, ovanın yeşilidir. Sevgi insanı serinletir, yumuşatır. Hepsinden önemlisi sevgi bencil değildir, paylaşmadır. Seven kendini değil, sevdiğini düşünür. Sevgi hoş görür, anlar. Sevgi bir duygu alıverişi değildir. O karşılık beklemez. Sevgi vericidir. İki insan arasında sevgi ortak büyütülen bir çiçektir. İki insan birlikte özen gösterirse bu çiçek sağlıklı gelişir. Sevginin cinselliği yumuşaktır. Öfkeyle başlamayan, pişmanlıkla bitmeyen bir cinsellik. Sevgi bilenlerle yaşam öyle zengin, öyle güzeldir ki, doyum olmaz. Aşklarını sevgiye dönüştüremeyen birliklerin, ayrılıklarla sonuçlanması kaçınılmazdır.
GÜLMEK İNSANA YAKIŞIYOR
Yirminci yüzyılın en büyük manevi öğretmenlerinden biri olarak tanınan OSHO, gülmek hakkında bakın neler söylüyor: “Gülmek dindarlığın özündedir. Gerçek bir kahkaha dua ve şükran yerine geçer Gülmek, çiçek açmaktır.”
Gerçekten de endişe ve gerginliklerden arınmış, dingin gülümseyen bir yüz, karşısındakine huzur verir. Bu nedenle olmalı ki gülmek dinimizde de “sünnetten” sayılmıştır. Ama gelin görün ki toplumumuzda gülmek hoş karşılanmaz. Hatta ayıp bile sayılır.
Gülmekle ilgili sözüm ona ciddi kılıklı(!) insanlar tarafından abuk sabuk bir takım söylemler üretilmiştir; “Çok güldük ağlamayalım. Pişmiş kelle gibi sırıtma. Karı gibi gülme Vara yoğa gülme. Ağır ol da molla (adam anlamında) desinler.” Daha birçokları…
Çok beğendiğim bir Uzakdoğu Atasözü var: “Gülerken göbeği oynamayan insandan kork.”
Yani demek istiyorlar ki ruhunla ve bedeninle beraber gül. Çünkü gülmek, bölünmüş parçaları birleştirir. Dağınıklığı giderir. Oysa insan, düşünürken, yürürken bedeni ve ruhu ayrı ayrıdır. Ama içten bir kahkaha atarken bedenin ve ruhunun birleştiğini hissedersin. Zaten meditasyon denen öğreti de bu değil mi ki?
Keza insan ağlarken de beden ve ruh birlikte çalışır. Yani ağlamak da meditasyon sayılır. Söz gülmekten açılmışken gelin sizi birkaç fıkrayla gülümsetmeye çalışayım.
Fıkra1- Adamın biri köpek tarafından ısırılmıştır. Yarası bir türlü iyileşmez. Bu yüzden doktora gider. Doktor da ona köpeği getirmesini söyler. Tam da doktorun şüphelendiği gibi köpek kuduzdur. Doktor: “Korkarım sana aşı yapmak için çok geç kalınmış.” der. Bunun üzerine adam doktorun masasına oturup telaşla bir şeyler yazmaya başlar. Doktor da: “Hemen vasiyetini yazmana gerek yok. Belki de işler zannettiğimiz gibi kötü gitmeyebilir.” diye teselliye çalışır. Adam da: “Vasiyetimi yazmıyorum. Isıracağım insanların listesini yapıyorum.” der.
Fıkra2- Bir adam en az bir düzine çocukla otobüse biner. Yaşlı bir kadıncağız çocukların hepsinin adamın kendisinin olup olmadığını sorar. Adam da: “Tabi ki hayır, ben prezervatif satıcısıyım. Bunlar da müşteri şikayeti.” der.