“Atatürkçü olmak; Çin Sarayı’nda Kürşad, Malazgirt’te Alparslan, Haçlılar karşısında Kılıçarslan, Kostantiniye önünde Sultan Mehmet, Kafkaslar’da Şeyh Şamil, Plevne’de Gazi Osman Paşa, Çanakkale’de Mustafa Kemal, topun güllesinde Seyit Onbaşı ve 15 Temmuz’da Ömer Halisdemir olmaktır. Atatürkçülük, vatanı sevmektir.”
Çağdaş Türkiye’nin kurucusu, Büyük Önder ve Devlet Adamı Mustafa Kemal Atatürk’ün vefatının 82. yılı dün tüm yurtta olduğu gibi Karacabey’de de kısa bir programla anıldı. Diğer yılların aksine salgın gerekçesiyle kısa süren anma töreni, çelenk sunma töreni ile başladı. Program, saygı duruşu ile devam etti. Saatler 09.05 geçe ise iki dakika boyunca sirenler ve araç klaksonları çalarak hayat durdu.
Cumhuriyet Alanı’ndaki anma programına Kaymakam Tahsin Kurtbeyoğlu’nun yanı sıra, Cumhuriyet Başsavcısı Serdar Günay, siyasiler, daire amirleri, okul müdürleri, öğretmenler ve vatandaşlar katıldı. Törende ayrıca, düzenlenen şiir ve kompozisyon yarışmalarında dereceye giren öğrenciler de hazır bulundu.
“Kökleri toplumun ruhuna dalan bu şahsiyetler ölümsüzdür”
İMKB Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Okul Müdürü Mehmet Çifci’nin günün anlam ve önemini belirten konuşması, 10 Kasım Atatürk Anma Programı’nı daha da anlamlı kıldı. Dikkat çeken bir konuşmaya imza atan Çifci, şu ifadelere yer verdi: “Ölümünün 82. yılında Atatürk’ü anmak, onu anlamak ve tanımakla değer kazanır. Milletleri büyüklerine bağlayan duygu, onların vücutlarından değil, şahsiyetlerinden gelir. Kökleri toplumun ruhuna dalan bu şahsiyetler ölümsüzdür. Çünkü, insan kalbi attıkça değil, onun için kalpler attıkça yaşar.
1881 yılında Selanik’te başlayan bir hayat, Balkan coğrafyasındaki sancılı dönemin içinde geçen öğrencilik ve gençlik yılları ve nihayetinde 1905 yılında 24 yaşında Kurmay Yüzbaşı olarak Güney Cephesinde başlayan askerlik hayatı. Trablusgarp’ta, Balkanlar’da, Çanakkale’de, Doğu cephesinde ve Güney’de Suriye cephesi ve Mondros Ateşkes Antlaşması sonucu İstanbul’a geri dön emri.
13 Kasım 1918, İngiliz ve Fransız donanması Marmara denizinde bayrak dalgalandırıyor, uğruna 250 bin şehidin verildiği Çanakkale geçilmiş, cephenin muzaffer komutanının gözleri buğulu ve dilinden bir söz dökülür “Geldikleri Gibi Giderler” gittiler. Geldikleri gibi değil, kurtarabildikleriyle, kaçarcasına ardına bakmadan gittiler. Kolay olmadı, hemen olmadı… 5 yıl sürdü bu mücadele. İstanbul yeniden fethedildi aslında.
19 Mayıs 1919’da Samsunda doğan güneş, yeni doğacak olan Cumhuriyetin önsözünü yazıyordu Amasya Genelgesi’nde; “Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir” diyerek durum tespiti yapmış ve “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır” öngörüsüyle yöntemi belirlemiş ve Türk milletini vatanını kurtarmaya davet etmiştir.
Bütün bu gelişmeler üzerine İngilizlerin baskısı sonucu İstanbul Hükümeti Büyük önderi geri çağırmak zorunda kalmış. Mustafa Kemal bu emre uymayarak askerlik mesleğinden ve 9. Ordu Müfettişliği görevinden ayrılmıştır. İstanbul hükümeti ve padişahın emrine uymadığı için de tutuklama kararı çıkmış ve vatan haini ilan edilmiştir. Bu gelişmeler yaşanırken Doğu Cephesi’nde Ermenilere karşı mücadele için Erzurum Kongresi hazırlıkları vardır.
“Paşam; Kazım Paşa ve bir gurup asker konağa geliyor.”
Salonda soğuk bir hava, solgun benizler belki de milli mücadelenin yanan meşalesi sönecek, sonuç bekleniyor. Salonda gür bir ses yankılanır. “Ben ve Kolordum emrinizdeyiz Paşam”
İşte bu ses 15. Kolordu Komutanı, büyük devlet adamı Kazım Karabekir Paşa’nın sesiydi. Güneş yeniden doğmuştu Anadolu coğrafyasındaki Türk milletinin üstüne. Bu sözü ancak büyük adamlar söyler ve bu söz ancak büyük adamlara söylenir. Unutmayalım ki tarih küçük adamlara büyük zaferler yazmamıştır.
Erzurum’da, Sivas’ta ve Ankara’da yapılan çalışmalar sonrasında 23 Nisan 1920 ‘de yüksek sesle haykırılır; “ Egemenlik Kayıtsız Şartsız Milletindir” artık Cumhuriyet doğmuştur adı daha sonra verilecektir.
Bu sonuçlar üzerine emperyalist Avrupa artık muhataplarının Ankara hükümeti olduğu gerçeğini kabul etmek zorunda kalmış. Mondros’la oluşturdukları işgal ortamını Sevr ile hayata geçirmek için maşaları olan Yunanlıları kullanarak Anadolu üzerine harekete geçmişler, fakat hesap edemedikleri direnişle İnönü’de, Sakarya’da karşılaşmışlar. Büyük Önder savaş stratejisini “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır. O satıh, bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı, vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça, terk olunamaz.” olarak belirlemiştir. Başkomutandan bu emri alan kahraman Türk ordusu hazırlıkları yaptıktan sonra 200 yıllık geri çekilmeyi sona erdirmiş ve Aslıhanlar’da, Dumlupınar’da, Kocatepe’de taarruza geçmiş ve Büyük Önder kahraman ordusuna 26 Ağustos’ta haykırıyordu; “Ordular İlk Hedefiniz Akdeniz’dir, İleri.”
Takvimler 9 Eylül’ü gösterirken Türk ordusu İzmir’de…
Mücadelenin silahlı safhası zaferle sona ermiş, müzakereler sonrasında 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması’yla Türk milleti bağımsızlığımızı tüm dünyaya kabul ettirmiştir. Büyük Önder’in bu vatan ve bu millet için yaptıklarının bir kısmını tarih şeridi gibi sunmaya çalıştım. Takip edilen bu yol İstiklal Yolu’dur.
Zor şartlar altında kazanılan zafer ve sonrasında kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve yaşatmak; “Ben bu milletin evladı, bu vatanın bekçisi, bu bayrağın rüzgarı ve İstiklâl Marşı’nın sesiyim” diyen her Türk gencine düşen bir görevdir.
Bu görevi yerine getirmek ancak gerçekçi bir “Atatürkçülükle” olur. Atatürkçülük, bütünüyle milli, Türk milletinin bağrından doğmuş bir düşünce sistemidir. Bu düşünce sisteminin çarklarını oluşturan, onun işlemesini sağlayan ilkeler, milletin ilerleyip çağdaşlaşması açısından dayandığımız temeller olmuştur, bu ilkelerin ezberlenmesi değil, içini özünü kavramak şarttır.
Atatürkçülük, Türk milletinin yüzlerce yıllık tarihsel gelişiminin doğurduğu ihtiyaçlardan çıkmıştır, dışarıdan “ithal” edilen yabancı bir ideoloji değildir. Hiçbir siyasal gurubun veya zümrenin de hamiliğine ihtiyacı yoktur.
Atatürkçü olmak; Çin Sarayı’nda Kürşad, Malazgirt’te Alparslan, Haçlılar karşısında Kılıçarslan, Kostantiniye önünde Sultan Mehmet, Kafkaslar’da Şeyh Şamil, Plevne’de Gazi Osman Paşa, Çanakkale’de Mustafa Kemal, topun güllesinde Seyit Onbaşı ve 15 Temmuz’da Ömer Halisdemir olmaktır. Atatürkçülük, vatanı sevmektir.
Cumhuriyetin 10. yılında; “Türk’e durmak yaraşmaz, Türk önde Türk ileri” diye haykıran sesten gücünü alan Türk gençliği, Atatürk’ün emanet ettiği Türkiye Cumhuriyetini ilelebet muhafaza ve müdafaa edecektir.
Başta Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve vatan adını verdiğimiz bu toprakları bizlere emanet eden “Mehmetçik” adlı namsız yiğitleri rahmetle anarken; mensubu olmaktan gurur duyduğum necip Türk milletine, hazirunun huzurunda olmakla onurlandığım bu günde, ölümünün 82. yılında Ulu Önder Atatürk’ün aziz hatırasına ve Türk milleti olarak bizlere bıraktığı mirasa olan bağlılığımızı yineliyor, saygılarımı sunuyorum.”
Okul Müdürü Çifci’nin yoğun alkış alan konuşmasının ardından Şehit Bahadır Tayfur İlkokulu Öğrencisi Buğçe Bıçakçı’nın “Mustafa Kemal’i Düşünüyorum” ve Karacabey Ortaokulu Öğrencisi Miray Acar’ın da “Mustafa Kemal Seslense” adlı şiirleri büyük beğeni topladı.
Dereceye giren öğrenciler ödüllendirildi
Anma Programı’nda daha sonra düzenlenen şiir ve kompozisyon yarışmalarında dereceye giren öğrencilere ödülleri takdim edildi. Buna göre ilkokullar arası şiir yarışmasında Dağkadı İlkokulu Öğrencisi İclal Uslu ilçe birincisi, Şehit Bahadır Tayfur İlkokulu Öğrencisi Deniz Erol Akbaba ilçe ikincisi ve Öztusan İlkokulu Öğrencisi Furkan Aydın da ilçe üçüncüsü oldu.
Ortaokullar arası şiir yarışmasında ilçe birinciliğini Muhsin Yazıcıoğlu Ortaokulu Öğrencisi Aziz Kahraman, ilçe ikinciliğini İstiklal Ortaokulu Öğrencisi Ceren Özkuş ve ilçe üçüncülüğünü Şehit Serkan Şahin Ortaokulu Öğrencisi Selmanur Doğruer elde etti.
Liseler arası kompozisyon yarışmasında ise ilçe birincisi Sadık Yılmaz Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi Öğrencisi Enis Gündeş oldu. Yarışmanın ilçe ikinciliğini Karacabey Ticaret Borsası Harmanlı Mesleki Teknik Anadolu Lisesi Öğrencisi Berke Beyirken elde ederken, Farabi Mesleki Teknik ve Anadolu Lisesi Öğrencisi İkbal Mutlu da ilçe üçüncüsü oldu.