Mustafa Arı
Ölmüş insanların arkasında büyük üzüntülerle bahsetmek, onlara methiyeler düzenlemek, onları ne kadar çok sevdiğimiz anlamındadır. Buna itirazım yok. Yerinde bir davranıştır.
Halbuki onlara hayatta iken acaba layık oldukları bu sevgiyi göstermiş miydik. Almanya’da yaşamı ızdıraplarla geçmiş bir kadının mezar taşında şunlar yazılmıştır. “Mezarıma çiçek koymayınız, hatta başınızı çevirmeden geçiniz. Bütün ömrüm boyunca bir tek kişi bile benimle ilgilenmedi. Bundan sonraki yapmacık ilginizle beni hiç olmazsa ebedi uykumda rahatsız etmeyiniz.”
Yine Çinli bir bilgin öğrencisi ile büyük bir mezarlığı geziyor ve mezar taşları üzerindeki yazıları okuyormuş. Taşların üzerindeki övgüler adamcağızı düşündürmüş ve “Galiba demiş, bu dünyanın düzelmesi için biricik çare yaşayanların hepsini öldürmek, ölüleri de diriltmektir.”
Sevgili okurlarım anlayacağınız, bu dünyada iken birbirimizi sevelim, sayalım. Yunus’un da dediği gibi “Sevelim, sevilelim.” Ömür dediğin ne ki. Göz açıp kapayıncaya kadar, bakıveriyorsun bitivermiş. Hem de ne zaman, nerede, nasıl, kaç yaşında bilmiyoruz.
Şimdi size soruyorum: Falan arkadaşınızın yirmi gün sonra öleceğini kendisi bilmiyor, fakat siz biliyorsunuz. Kendisine bu kalan yirmi gün içinde nasıl davranırsınız? Hepinizin yanıtını az çok tahmin edebiliyorum. “Çok iyi davranırsınız. Kalbini kırmayız. Hoş tutarız v.s.” Pekiyi o arkadaşınızın yirmi gün sonra ölmeyeceğini nereden biliyorsunuz? Niye şimdi iyi davranmıyorsunuz? Bu örnek hepimiz için geçerli. Bu dünyada, şimdi birbirimize çok iyi davranalım. Yarın çok geç olabilir. Sonra çok üzülür, vicdan azabı çekeriz.
DİLİNE HAKİM OLMAK
“Konuşmadığın sürece söz sana aittir. Konuştuktan sonra sen onun mahkumu olursun” derler. “Kişi, dilinin altında gizlidir.” der Hz Ali.
Sözün dilden dökülmesi, macunun tüpten çıkmasına benzer. Bir çıkmaya görsün, bir daha onu geri koyamazsınız. Yine dini öğretilerde dil disiplini önemli yer tutar. Örneğin Alevi öğretisinde eline, beline, diline hakim ol anlayışı vardır. Diline hakim ol yalan söyleme. Gıybet yapma. Laf taşıma. Bilmediğin konularda fikir yürütme.
Yine bizim kültürümüzde: Söz gümüşse, sükut altındır. Dokuz yutkun, bir söyle Acı söz insanı dinden, tatlı söz yılanı deliğinden çıkarır. Söz var iş bitirir, söz var ben yitirir, doğruluk payları çok büyüktür. Ancak konuşulanı gereken yerde susmak, susulması gereken yerde de konuşmak yanlıştır.
Bu konuda Yunus Emre şöyle diyor: “Sözü bilen kişinin, yüzünü ak ede bir söz. Sözü pişirip diyenin işini sağ ede bir söz. Söz ola kese savaşı, söz ola kestire başı. Söz ola ağala aşı, yağ ile bal ede bir söz.”
Bilimsel düşünceye göre evrende hiç bir şey kaybolmaz. Sadece birbirine dönüşebilir. Buradan yola çıkarak senin de bir enerji türün olduğunu biliyoruz. Ve o da kaybolmaz. Yani kayıt altına alınır. Bugün ağzınızdan çıkanlar evrende dolaşıyor. Bakarsınız bir gün kanıt olarak karşınıza çıkabilir. Kişilikli insanlar söylediği söze sahip çıkar ve arkasında durur.
Pek çoğumuz biliriz ki söylenilen acı bir söz günlerce hayatımızı cehenneme çevirebilir. Ya da bizim söylediğimiz bir söz karşımızdakine aynı etkiyi yaratabilir. Böyle davranmaya kimsenin hakkı yoktur. Eğer bir insanın ne adına olursa olsun; dilinden başkaları zarar görüyorsa o insana kamil insan demek mümkün değildir.
Sonuç olarak siyasiler, yöneticiler ve topluma mal olmuş kişiler televizyon ekranlarında sık sık boy gösteriyorlar. Öncelikle bunların topluma özenli olup, ağızlarından çıkan sözlere çok dikkat etmeleri gerekir. Aksi halde İmam şey ederse, cemaat de şey eder. Böyle olunca da ahlaklı bir toplum oluşturmak olanaksızdır.