Dündar Özseçen
Ocak ayının son haftası ile birlikte havalar birden soğudu, özlenen ve beklenen kar yağışı geldi. Bölgemiz beyaza büründü. Ancak peşpeşe gelen zamlarla dayanılmaz boyutlara çıkan hayat pahalılığı, alınan veya alınmayan ücret zamları birden konuşulmaz oldu, milletim bütün bunları bir anda unuttu. Dikkatler karın getirdiği berraklığa ve temizliğe odaklandı.
Tabii ki hemen arkasından kar ile birlikte olumsuz hava koşulları meydana geldi. Özellikle büyükşehirlerde ve İstanbul’da vatandaşlarımız çileli bir kar imtihanı ile karşı karşıya kaldı. Şükürler olsun ilçemizde alınan tedbirler sayesinde hiç bir olumsuzluk yaşanmadı. Bu konuda yetkililere ve ilçe belediyemize teşekkür ediyorum.
Ama söz konusu İstanbul olunca işler pek de istenilen düzeyde olmuyor. Ulusal medyadaki tartışmalardan anlıyoruz ki, milletimizin içine düşürüldüğü durum her bir fert gibi benim de içimi acıtıyor. Ülke siyasetindeki bu kutuplaşma bu ayrışma milletimin her bir ferdini giderek endişelendiriyor. Bu millet, bu ayrıştırıcı ve ötekileştirici siyasi kutuplaşmayı daha ne kadar kaldırabilecek bilmiyorum.
1071 yılında Malazgirt zaferi ile adım attığımız Anadolu topraklarında, 1075’te Anadolu Selçuklu Devleti ve 1299 yılında da Osmanlı İmparatorluğu ile “Anayurt” saydığımız vatanımızda bütün bu tarihi süreçleri millet olarak, birlik beraberlik içerisinde başardık. Başımızda kah sultanlar, kah padişahlar oldu ve kimliğimizi bütün cihana kabul ettirdik.
İlk önce 1905’te imparatorluk zayıf düştü. Sebep hep aynıydı; milletin çocuklarını birbirine düşürdüler. 1915’te bütün emperyalist devletler üzerimize geldi, Çanakkale’de destan yazdık. Ancak buna rağmen maalesef Osmanlı Devleti’nin yıkılmasını, İstanbul ve Anadolu’nun işgal edilmesini önleyemedik.
Daha sonra 1920 yılının 23 Nisan’ında Büyük Millet Meclisi’ni toplayarak Kurtuluş Savaşı’nı başlatan Atatürk öncülüğündeki aziz Türk milleti, azim ve kararlılığı ile anayurdu düşmanlardan temizledi. 29 Ekim 1923’te de Cumhuriyet’i ilan ederek, “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir” dedik. Devletimizin yönetme yetkisini milletin seçtiği temsilcilere bıraktık ve ardından 1946 yılında çok partili siyasal sisteme geçerek her fikrin, her düşüncenin partileşerek Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde temsil edilmesinin önünü açtık.
İşte kısaca özetlemeye çalıştığım bu tarihi süreci neden anlattım! Bu süreç, devlet ve millet bütünleşmesinin, Türk’ün kardeşliğinin, ülküdaşlığının, birlikteliğinin eseridir. “Yeter söz milletindir” diyerek inşasına başladığımız demokrasi ve millet iradesi yolculuğumuzda gerçekten demokrat olabildik mi? Millet iradesine ve milletin tercihlerine gerçekten canı gönülden inanıp bu konuda samimi davranıyor muyuz? Bundan açıkçası kuşkuluyum.
Ülkemizde siyaset kurumu bir türlü karşı fikre hürmet etmeyi öğrenemedi. Kendisine sağlanan fikir özgürlüğünü, düşünce özgürlüğünü, insan haklarını içselleştirmeyi bir türlü başkasında başaramadı. Kendi için istediği bütün demokratik hakların başkaları tarafından kullanılmasına asla gönülden razı olamadı. Siyaset ve siyasi partiler, demokrasinin ve millet iradesinin kıymetini bilemedi. Milleti düşmanlaştırarak, milleti ötekileştirerek, kardeşi kardeşe kırdırma yoluna giderek yönetme, iktidar olma ve iktidarda kalma yolunu tercih ettiler.
Bütün bu uğraşlar boşunadır. Bundan sonra bu aziz milleti yönetmeye talip olanlar dikkatli olmalıdır. Bu millet bu siyasi dili sevmiyor. Milletimiz her türlü oyuna ve her türlü kışkırtmaya rağmen kale gibi devletinin arkasında duruyor. Artık bizler birbirini sürekli kötüleyip kıran siyaset ve siyasetçi istemiyoruz. Bunlardan gerçekten gına geldi.
Bu aziz milletin refah ve huzurunu nasıl sağlayacaksınız, asıl bunu anlatın. Halkımız sizlerden bunu bekliyor. Demokrasi ve millet iradesine sizlerden fazla inanıyoruz. Bir kar yağışında İstanbul nakavt olduysa, bu eser hepinizdir. Artık bırakın boş tartışmaları! ESERİNİZLE NE KADAR ÖVÜNSENİZ AZDIR.