CHP’li Vekil Sarıbal: “Bu bütçe tarım bütçesi değildir. Bu bütçe AKP ve Saray bütçesidir. AKP ve Saray iktidarını göndermediğimiz sürece, bu düzen devam edecektir ve bu düzende ezilenler olacaktır. Ezilenlere; “Bu dünyada şükredin. Öbür tarafta cennete göndereceğiz” politikası dayatılmaktadır ama birileri de Medine hurması, manda yoğurdu, kestane balı ve yulaf ezmesi ile yaşamlarına devam etmektedir. Bunlar bir eli yağda bir eli balda hayatlarını sürdürmektedir.”
CHP Bursa Milletvekili ve PM Üyesi Orhan Sarıbal, “Tarımın Asıl Bütçesi” başlıklı raporuna ilişkin TBMM’de basın toplantısı gerçekleştirdi. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde tarım bütçesinin AK Parti ve MHP oylarıyla geçtiğini belirten Sarıbal, “Birçok bakan geldi bu süreçte. O koltuklara oturdular. Ama tarımda çok önemli, toplumun lehine, bir taraftan üretici çiftçimizin lehine, bir taraftan tüketicimizin lehine önemli ve derin gelişmeler maalesef olmadı. Çok şey söyledi, bakan çok güzellemeler yaptı. Bu bütçe çiftçinin bütçesi değildi. Emeklinin, asgari ücretlinin, işsizin, yoksulluğun bütçesi değildi. Mehmet Şimşek’in ve Saray’ın bütçesiydi.” dedi.
CHP Bursa Milletvekili Sarıbal, dikkat çeken şu konuşmayı yaptı: “Bütçeyi anlamlı kılmak için çok şey söylediler ama biz biliyoruz ki tarım bütçesi diğer bütçelerde olduğu gibi çiftçinin bütçesi değildi. Emeklinin, asgari ücretlinin, işsizin, yoksulluğun bütçesi değildi. Bu bütçe Mehmet Şimşek’in ve Saray’ın bütçesiydi. Saray’dan yazılmıştı; Mehmet Şimşek’in onayıyla. Bütçeden kaynaklanan paylar ayrılmıştı ve Meclis’te sadece “konuşturuldu”.
Bu bütçe Mecliste de AKP ve MHP’nin milletvekilliği sayısıyla geçti. Dolayısıyla bu bütçe aslında Saray’ın bütçesiydi ve ne yazık ki o koltuklarda oradan kimse yoktu. Muhatap kimse yoktu. Seçilmişler atanmışlara güzellemeler yaptılar.
Ne zaman? Bütçe onaylandıktan sonra?
Gelinen hal bu, rejimin adı da tam da bu. Saray odaklı, kontrollü meclis modeli maalesef böyle. Çok şey söyledi Bakan, komisyonda da söyledi, dün yine söyledi, sadece güzellemeler yaptı.
Neydi bunun ölçüsü? Siz isterseniz rakamlara her türlü yalanı söyletebilirsiniz ama aynı zamanda rakamlar doğru işlendiğinde, doğru konduğunda en gerçekçi şeyler de söylerler. Bütün mesele anlayıştadır. İktidarın ne yapmak istediğiyle ilgilidir.
91 milyarlık bir destekleme bütçesi açıklandı. 2023’te 63 milyar olarak gerçekleşmesi bekleniyor destekleme bütçesi, tarımda 300 milyarın üzerinde toplam bir bütçe öngörüldü. Fakat bunun içinde Orman Bakanlığı’nın, Devlet Su İşleri’nin ve birçok kurumun kaynakları var, personel var, yatırımlar var ama asıl bizi ilgilendiren çiftçiye yapılan doğrudan destek miktarı. Bu bizim için temel bir kriterdir. Çünkü yaşadığımız gıda enflasyonundan tutun da halkımızın yeterli dengeli ve sağlıklı beslenebilmesi için bu desteklemelerin çiftçinin üretimini, sağlıklı dengeli ve yeterli inşa etmesini sağlayacak miktarda ve düzende olması lazım.
Sadece 1-2 örnekle bunu paylaşmak isterim. Daha sonra da Bakan’ın bu bütçesi ile ilgili sorularımı yönelteceğim kendilerine. Türkiye, 2023 yılında Cumhuriyet tarihinin en fazla ithalatını yapan ülke konumunda olacak. Kendi rekorlarına yeni bir rekor eklemiş olacak!.
AKP ve Saray iktidarının bu ülkeye dayattığı tarım politikalarının özü tam da budur. Bunlarla ilgili, Bakan’ın söylediklerini, ki Bakan, Tarım Bakanı ya da bakanlarının birçoğu tarım kökenli değil de zaten bu Bakan da değil kendisi iktisatçı ve maliyeci… Bakanlıkta Bakan yardımcılığı yaptı. Şimdi geldi, ona diyecek hiçbir sözüm yok. En baştan söyledim, çünkü bütçe onun hazırladığı bir bütçe değildi. Onun iradesi değildi. Onun ortaya koyabileceği, müdahale edeceği bir alan değildi. Mehmet Şimşek’in uyguladığı ekonomik programın bir parçasıydı ve burada herkes kendine düşen payı aldı. En büyük payı da göreceksiniz ki faiz almış olacak.
Buradan Bakana sorularımızı soruyoruz. “Her şey yolunda” diyor. “Şu kadar ihracat şu kadar ithalat yapıldı” diyor. “İhracatçı bir ülkeyiz tarımda” diyor. Bilin, tarımda kesinlikle ithalatçıyız. Buğday, arpa, mısır, pamuk gibi soya kuru fasulye, nohut yani tarlada üretip sattığımız ürünlerde ya da tükettiğimiz ürünlerde açık bir şekilde ithalatçıyız. Açık net bir şekilde ithalatçıyız. Sadece sebze ve meyve ihracatıyla ne yazık ki bu ithalat ihracat açığını kapatamıyoruz. Kaldı ki bu yıl narenciyenin dalında kalması, dalındantoplanmaması bile yaşadığımız bu ithalat-ihracat dengesi açısından çok önemli. Çiftçinin mağduriyeti zaten bir tarafta ağır bir sorun olarak durmaktadır.
Dolayısıyla Türkiye tarımsal ham madde açısından, tarlada ürettiğimiz ürünler açısından, doğrudan çok açık ve net bir şekilde ithalatçıdır. Sadece böyle olsa ne? İktidar diyor ki “ihracatçıyız”. Neyi katıyor, çikolatayı katıyor, bisküviyi katıyor, unu katıyor, irmiği katıyor. Ben tarlamda irmik yetiştirmiyorum, mesela ben tarlamda un yetiştirmiyorum. Ben tarlamda çikolata yetiştirmiyorum. Evet, bunlar tarım sanayine giriyor. O zaman dönüp başka bir yerden bakmak lazım, gıda sanayine giriyor, başka bir yerden bakalım.
Peki mazotu biz nereden alıyoruz, dışarıdan. Bunu söylüyor mu iktidar, söylemiyor. Peki biz tarım ilaçlarını kendimiz mi üretiyoruz? Hayır. Bunu da söylemiyor. Peki tohum ithalatını söylüyorlar mı? Hayır.
Enerji hayır, elektrik enerjisi, gübre hayır! Eğer tarım ithalatı ve ihracatını tarlada, bahçede, çiftçinin alın teriyle ürettiği ürünler açısından bakarsak açık bir şekilde ithalatçıyız.
Gıda sanayini karıştırırlarsa o zaman hemen gıda sanayinde kullanılan ürünlerin yanında o zaman tarımsal üretimde kullanılan mazotuydu, gübresiydi, ilacıydı, tohumuydu bütün bu geliri de kullanmak lazım. O zaman çok daha fazla. Maalesef ithalatçıyız. Yani bakan nereden tutarsa tutsun, hangi değişik modellemelerle ithalat ve ihracat dengesini kurmaya çalışırsa çalışsın rakamlara ısrarla yalan söyletebilir ama rakamlar doğru yerine konduğunda, TUİK’in rakamlarıyla bile bizim açık bir şekilde ithalatçı olduğumuz net bir şekilde görülür.
Bu bütçe üretimden tamamen uzaklaşmayı, tamamen tüketimi önceleyen bir bütçedir. Bu bütçe “üretmeyin, ithal edin” bütçesidir ve bütünüyle bu bütçeye 86 milyon insanın yoksulluk, açlık ve ekmeğe muhtaç bütçesidir. Bu bütçe ve bu sistem elbette sürdürülebilir değildir. Ama bütün bunların başında temel sorun, Saray ve AKP iktidarıdır. AKP ve Saray iktidarını göndermediğimiz sürece, bu düzen devam edecektir ve bu düzende ezilenler olacaktır. Onlara “Bu dünyada şükredin. Öbür tarafta cennete göndereceğiz” politikası dayatılmaktadır ama birileri de Medine hurması, manda yoğurdu, kestane balı ve yulaf ezmesi ile yaşamlarınadevam etmektedir. Bunlar bir eli yağda bir eli balda hayatlarını sürdürmektedir.”