İsmail Hakkı Özsarı
Rıfkı Amca’nın yüreği kıpır kıpır… Müstakbel hacı arkadaşlarıyla vedalaşmış, evine dönüyor. Allah kısmet ederse birkaç gün sonra kutsal topraklara doğru yola çıkacaklar.
Vakit gece yarısı, ortada ses seda yok. Uzaktan uzağa sadece köpek havlamaları duyuluyor.
Kasabanın kenar mahallelerinin birinden geçerken gecenin o vaktinde camlarından loş ışıklar sızan bir ev görüyor. Eve yaklaştıkça içeriden insanın burun deliğini kıracak şekilde pis kokular geliyor.
Koku nedeniyle sağına soluna bakınırken loş ışıklı pencereden ağlamaklı bir ses duyulur:
– Anne pişmedi mi daha?
– Az daha sabret yavrum.
Bir başka çocuk sesi daha, kardeşi olmalı…
– Anne çok acıktım.
– Tamam, oğlum pişiyor işte.
Koku öylesine pis ki insanın midesini ağzına getiriyor adeta.
Rıfkı Amca sabredemiyor: “Ben yetmiş yaşına gelmiş yaşlı bir adamım, gidip soracağım” diyor kendi kendine.
Koku gelen eve gidiyor. Kapıyı tıklıyor. Önce açılmayan kapı, sonunda çekingen bir tavırla açılıyor.
– Kimsiniz?
– Benim kızım, ismim Rıfkı
– Ne istiyorsunuz?
– Yoldan geçiyordum. Bir takım sesler duydum. Halinizi merak ettim kızım. Müsaade ederseniz bu meraktan kurtulmak istiyorum.
Rıfkı Amca inanılmaz pis kokuların yayıldığı bu eve girdiğinde dünyası allak bullak oluyor. Ne haccın sevinci kalıyor yüreğinde, ne de manevi heyecanı.
Bu durumdan kendisini de sorumlu tutan düşünceler içerisinde:
– Kimin kimsen yok mu kızım?
– Yok amca kocam öleli iyice çaresiz kaldım.
– Evine misafir olabilir miyim?
– Buyur gel ama…
Cümlenin sonundaki “ama”nın ne anlama geldiğini çok iyi anlıyor Rıfkı Amca. Zira ne oturacak misafir odası var ne de misafire ikram edilecek bir şey!
Rıfkı Amca “Kızım bu koku ne Allah aşkına” diye soruyor.
Genç kadın söylemek istemiyor. Susuyor.
“Söyle yavrum” diyor Rıfkı Amca.
“Ölmüş köpek eti amca” diyor genç kadın ve ağlamaya başlıyor. “Çocuklarım aç amca, ne yapsaydım, kime gitseydim”
Gördüğü manzara karşısında gözleri dolan yaşlı adam, “Allah’ım affet, Allah’ım affet” diyerek bundan böyle genç kadının yanında olduğunu söylüyor.
“HACCA GİTMİYORUM BU SENE… HACCA GİTMİYORUM. ALLAH’IM AFFET… HACCA GİTMİYORUM”
Eve dönüyor. Başlıyor talimatlar yağdırmaya.
“Hanım kullanmadığın ne kadar tabak çanak varsa hepsini çıkart. Yastık yorgan halı kilim ne varsa çıkarın.”
Oğluna kızına gelinine de seslenerek: “Sen boya badana, sen çekiç keser, sen un şeker yağ tedarik et” diye emirler veriyor.
Sabaha kadar evin altı üstüne getiriliyor. Ev tertemiz yapılarak oturulacak hale getiriliyor. Sabah ezanıyla birlikte her şey tamam. Çuval çuval erzak getiriliyor eve. Ayrıca hacca gitmek için ayırdığı parayı da genç anneye teslim ediyor.
Genç kadın “Amca Allah senden razı olsun. Allah gönlüne göre versin.”
Sevgili okurlarım, İSLAMİYET YARDIMLAŞMA DİNİDİR.
İslamcı yazar İhsan Eliaçık bir kitabına “DİNİN DİREĞİ PAYLAŞIMDIR” ismini vermiştir.
Ayrıca bu konuda Hacı Bektaş Veli de şöyle demektedir:
“Hararet nardadır sacda değildir,
Keramet baştadır tac’da değildir,
Her ne arar isen, kendinde ara,
Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir”