Ahmet Aygün Ata
Buğday, nimet denilen tek bitki. Ondan yapılan ekmeğe verilen adda, nimet. Bin yıllar önce tarımı bulan bir ulusuz. İlk kez atı, öküzü ehlileştirip tarlada, ulaşımda kullanmaya başlayan ulusuz. Bu uygarlıkları önce Ortadoğu, ardından Avrupa’ya yayan bir ulusuz. Çoban dönemi çağı başlatan ulusuz. Sulama kanallarını ilk kullanan ulusuz. Saptanabilen tarihi ile en az 5.000 yıllık bir uygarlık, bir kültür, Türk ve Türk Ulusu.
Bu soylu uygarlık ve kültürünün bugününde dünyaya bunu yayan ulusun çocukları olarak ne durumdayız?
Diyabet ve diyabete bağlı hastalıklar için bundan bir kaç yıl önce yapılan araştırmada bu hastalığın önlenmesi için 38 milyar dolar harcıyor dünyamız. Kendi açtığı belayı temizlemek için! Dünyanın 7G olarak adlandırılan ülkeleri 2012 yılında bu hastalığın devlet bütçesine sakıncalarını gidermek için yol aradı. Nişasta bazlı şeker ve katkı maddeleri kullanımını yüzde 0,4 ila 4 arasına çekme kararı aldılar. Oluşan bu cinayet ekonomisini de gelişmekte olan ülkelere sattılar.
Türkiye Cumhuriyeti’nin tarihinde diyabet ve kalp damar hastalıklarının artışı 1950’lerde başlar. Marshall planı adındaki emperyalist planın uygulanmaya başladığı tarihler. Süt tozu ile çocukların zehirlenmeye başladığı, nişasta oranı yüksek buğday türlerinin “ekin, ekin” diye pompalandığı yıllar. Süreç, “Küçük Amerika” ile başlatıldı, “Çağ atlamak” ile adımlar hızlandırıldı, “Yeni Türkiye” ile deyim yerindeyse Türk ulusunun çocuklarının sağlıksız bireyler olmalarını sağlamanın doruğuna ulaşıldı.
GDO diye bir cinayet var. Sözüm ona, dünyanın besin kaynakları yetersizmiş, daha çok üretmek için yok etmek gerekiyormuş özür dilerim, genlerle oynanmalıymış! Kazın ayağı öyle değil. Diyabet için ilaç üreten bir firma 20 milyar dolar ödeyerek satın alan Cargill! Yıllık 38 milyar dolar getirisi olan bir alana niye girmesin ki. Üretiyor, nişasta bazlı şekeri, veriyor hastalığı. Çare de onda!
Bize bizi yönetenlere düşen var mı? Görev çok büyük. Hem de iliklerine halkçı, milliyetçi, devletçi olmak gerekiyor. Halkın sağlığı vazgeçilmez. Ülkemizin üretim değerlerine sarılmak milliyetçiliğin özü. Devletin var olması hem sağlıklı yurttaşlara bağlı, hem de sağlığa harcanacak giderlerin azalmasının gerekliliğine…
Türkiye Cumhuriyeti’nin 2016 yılı itibariyle tescilli 205 buğday türü var. Buna yerel türler dahil değil. Bu sayının 300 ile 400 arasında olduğu kabul görüyor. Genetiği ile oynanmamış buğday türlerimiz var. Kastamonu-İhsangazi siyez/gernik, Samsun-Ladik siyez, Mahsul buğday, Sinop-Durağan çatal siyez, gernik, Bolu-Mudurnu yazlık ve kışlık iza, Samsun-Asarcık Mahsul buğday, Kars-Arpaçay kavlıca, Karabük-Eflani gernik, kaplıca buğdayı, Konya-Meram dinkel gibi…
Bu türlerin ekimlerine karşılıksız destek verilerek yakıtından toplanmasına, ekiminden yarınlara bırakılmasına dek milliyetçi bir planlama koşuldur. Karşılıksız verilecek destekler süreç içinde misliyle diyabete ya da obeziteye yapılan giderleri yok edecektir. En önemli noktada, “yerinde öncelikli korumadır”. Dünyanın yiyecek savaşları içinde bulunduğu dönemde bu türler öylesine korunmalıdır ki, Ulusal Güvenlik düzeyine getirilmelidir.
Son yıllarda planlamasız ekimlerle su tüketimi çoğaltıldı. Bunu pompalayan iktidarlar ard arda göreve getirildi. Temel olan değil yarınlarda ve bugünlerde ülkemizin gelişimine engel olacak ürünlerin ektirilmesi alkışlanır, reklamı yapılır oldu. Sonucunda su kullanımı ile ilgili sorunlar çıkartıldı. Dünyanın sayılı su kaynaklarının bulunduğu ülke iken suyumuzu dışarı satarak, hatalı tarım politikaları ve plansızlığı ile bu günlere getirildik. Ülkemizde kuru tarımın yapılmaması için her şey yapıldı. Üreten ekmekten korkutuldu, uzaklaştırıldı. Hem iş hem aşta büyük sıkıntılar yaşıyoruz. Oysaki Türkiye Cumhuriyeti’nin buğday türlerinden su ile fazla işi olmayan türleri de oldukça çok. Müfitbey, Nacibey, Mesut, Aksungur, Soyer02, İzgi2001, Sönmez 2001, Altay2000, Harmankaya99, Reis.
Galiba gerekenin ne olduğunu yazmak gerekiyor. Gerçekten milliyetçi, gerçekten halkçı, gerçekten devletçi, gerçekten Türk ulusunun varlığına ve kültürüne sahip olmak gerekiyor. Bunun içinde gereksindiğimiz her şey binlerce yıllık Türk uygarlığı ve kültüründe var. Türk’ü yeniden şaha kaldıran Mustafa Kemal Atatürk gibi olmaktır. Mustafa Kemal Atatürk gibi düşünmektir. Mustafa Kemal Atatürk gibi, “Karakterimizin Tam Bağımsızlık ve Özgürlükten” olması gerekmektedir.