Mustafa Arı
Müslüman, dünya hayatını kazanmak için de, ahiret hayatını kazanmak için de mutlaka çalışmalıdır. Dinimize göre kişinin çalışıp rızkını kazanması, geçimini sağlaması (kadın ve erkeğe) farzdır.
İslam dini, helalinden kazanma şartıyla Müslümanı çalışmaya teşvik eder. İslam dininin hedefi insanı dünyada ve ahirette huzura ve mutluluğa kavuşturmaktır.
Herkes kazancına bağlıdır. “İyi iş yapan kendisine, kötü iş yapan yine kendisinedir.” (Casiye Suresi: 15)
Peygamberimiz: “Dünya işlerinizi ıslah edip yoluna koyunuz, ahiretinizi de ihmal etmeyip onun için çalışınız.” buyurur. Diğer bir hadislerinde ise, “Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti için, ne de ahiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır.”
Maddi ya da manevi kazanç veya zarar kendi çalışmalarımızın birer neticesidir. Çalışmaya başlarken, İslam toplumunda gün sabah namazı ile başlar.
Ardından yapılan sabah kahvaltısı ile çalışma yolu oluşur. Ve çiftçi tarlasına, işçi atölye veya fabrikasına, esnaf dükkânına, asker kışlasına, memur dairesine “Besmele”yle gider.
Çalışan kişi rızıkla beraber şeref ve itibar kazanır. Tembellik yapan da zelil olur ve değer kaybeder. Tembelliği alışkanlık haline getiren zamanla şeytanın maskarası olur.
Şair Mehmet Akif, bunu ne güzel ifade ediyor: “Bir baksana gökler uyanık, yer uyanıktır / Dünya uyanıkken uyumak maskaralıktır.”
Hz. Ömer (r.a.), bir hutbelerinde cemaate vaaz ederken: “Sizden herhangi biriniz bir köşeye çekilip, “Allah’ım bana rızık ver!” diye tembel tembel beklemesin. Hepiniz çok iyi bilirsiniz ki; gökyüzü altın, gümüş yağdırmıyor ve yağdırmaz” buyurdular.
Çalışanları Allah da sever, kullar da…
Allah’ın elçileri çalışmaktan uzak durmamış, her biri meslek sahibi olmuştur;
Hz. Adem (a.s) çiftçilik yapmıştır. Hz. İdris (a.s) terzilik, Hz. Nuh (a.s) marangozluk, Hz. İbrahim (a.s) dokumacılık, Hz. Davud (a.s) demircilik, Hz. Süleyman (a.s) hasırcılık, Peygamberimiz (s.a.v) de tüccarlık yapmışlardı.
Hiçbir büyük insan geldiği mertebeye yatarak ulaşmamıştır. O mertebeye gelen herkes gecesini gündüzüne katarak çalışmış insanlardır.
Çalışma hayatımız kulluk vazifemizi sekteye uğratmamalıdır. Çalışma hayatımızı dürüstlük, adalet, hakkaniyet gibi erdemli ilkeler üzerine kurmalı, ibadetten, Rabbimize yönelmekten asla geri durmamalıyız. Rabbimiz hiç kimsenin gayretini, çabasını zayi etmeyecek; herkes kendi yaptıklarının karşılığını görecektir. Bunun için, hem dünyada, hem de ahirette ancak gayret ve çalışmamızın karşılığında mutlu olabileceğimizi unutmamalıyız.