Mustafa Arı
Dinimiz, dünya ve ahiret mutluluğu için çalışmayı farz kılmıştır. Bir Müslüman’ın, kendisi ve bakmakla yükümlü olduğu kimseleri geçindirmeğe, borçlarını ödemeğe yetecek kadar helalinden kazanması farzdır.
Rabbimiz: “İnsan için ancak çalıştığı vardır. Şüphesiz onun çalışması ileride görülecektir. Sonra çalışmasının karşılığı kendisine tastamam verilecektir.” (Necm süresi:41)
Karınca bir yaz boyu çalışır, cırcır böceği öter durur, ya kışın! Cırcır böceği perişan olur. Karınca sefasını sürer. Çalışkan ve azimli insanlar daima başarılı olmuşlardır.
Çalışan insan sağlıklı olur, hem kendisine, hem de herkese faydalı olur. Atalarımız: “İşleyen demir ışıldar.” diyerek çalışmanın önemini vurgulamışlardır. İnsanlar çalışarak hem maddi hem manevi kazanç elde ederler.
Rabbimiz: “Allah’ın sana verdiği şeylerde ahiret yurdunu gözet. Dünyadaki nasibini de unutma. Allah’ın sana ihsan ettiği gibi sen de ihsanda bulun. Yeryüzünde bozgunculuk yapma. Doğrusu Allah, bozguncuları sevmez.” (Kasas süresi:77)
Hz. Ali’ye isnat edilen bir sözde ise; “Çalışanlar kötülük etmeye vakit bulamazlar, çalışmayanlar ise kendilerini kötülüklerden kurtaramazlar. Allah çalışan insanları sever, boş duranı sevmez.”
Peygamberimiz diğer bir hadislerinde: “Sizin hayırlınız; ne dünyasını ahireti için, ne de ahiretini dünyası için terk edendir. Her ikisi için de çalışandır.”
“Allah hiç kimsenin gayretini, çabasını zayi etmeyecek; herkes kendi yaptıklarının karşılığını görecektir.” (Zilzal süresi:7-8) Bunun için hem dünyada, hem de ahirette ancak gayret ve çalışmamızın karşılığında mutlu olabileceğimizi unutmamalıyız.
Gençliğe üç öğüdüm var: Çalışın, çalışın, çalışın. Çünkü çalışmak sizi şu üç şeyden kurtarır. Can sıkıntısı, kötü alışkanlıklar, yoksulluk. Yine unutmamak gerekir ki; çalışmak, hayatımıza huzur ve bereket getirir. Ne kadar çok çalışırsanız, o kadar mesut olursunuz.
Çalışkan olursak, nasipleniriz. Nazik olursak, hatırlanırız. Cömert olursak, rızıklanırız. Güvenilir olursak, değerleniriz. Ahlaklı olursak, seviliriz. Gerçek manada Allah’a kul, Peygambere ümmet olalım ki; Dünya ve ahirette mutlu oluruz.
ELEŞTİRİ YAPMAK
Kimi siyasetçiler, kimi makam sahipleri eleştiriyi sevmezler. Eleştiriyi sevmezler ama pohpohlanmaya, övgü dolu iltifatlara bayılırlar. Siz övdükçe onların koltukları kabarır. Her insan övülmeyi, takdir edilmeyi, beğenilmeyi sever. Ama hep övülmeyi beklememeli, övgünün olduğu yerde eleştiri de olur. Herkes eleştiriye açık olmalı.
Çoğunlukla övgü ile eleştiriyi birbirine karıştırıyoruz. Eleştirinin olmadığı yerde övgüler hiçbir değer taşımaz. Övülmek güzel de, eleştirilmeyi nedense bir türlü kabullenemiyoruz.
Neden bazen eleştirilere kızıyoruz? Haklı eleştiri yapanları sevmiyoruz?
Farz edin ki biri sizi eleştirdi. Sinirlenir, öfkelenir misiniz? Eleştirilince öfkelenmeyin, kızmayın, sinirlenmeyin, tahammül edin. Öfkelendikçe, kızdıkça daha çok hata yaparsınız, daha çok eleştirilirsiniz. Eleştiriye tahammül edemeyenler, hiçbir zaman övgüyü hak edemezler.
Eleştirilmekten korkmayalım. Eleştiri; kişiyi iyiye, güzele ve başarıya taşır. Eleştiriye açık, hoşgörülü olmamız lazım. Kişinin kendine özgüveni varsa eleştirilmesine kızmaz, aksine dikkate alır, eleştirileri kabul eder. Lakin eleştirenlere çoğu zaman tepki veriyoruz, alınıp kırılıyoruz. Eleştiriyi doğrudan kişiliğimize yönelik bir tehdit olarak algılıyoruz. Suya sabuna dokunmadan ellerimiz tertemiz olmuyor. Bazen yerli yersiz eleştiriler yapılıyor. Eğer yapılan eleştiri sizi doğru yola sevk etmek olduğunu anlarsanız sizi eleştiren kişiye minnet duyun. “Teşekkür ederim. Bunu açığa çıkarmanızı çok değerli buldum” deyin.
Ben eleştirilmekten rahatsız olmam diyen hiç birini duydunuz mu? Gerçektir ki hiç kimse eleştirilmekten hoşlanmaz, bilakis rahatsız olur.
Eleştiriye açık olmak, hoşgörü göstermek bir kültür meselesidir. Kültürü okumadan, sorgulamadan, ezberlenmiş cümlelerle öğrenen kişilerin hiçbir şeye tahammülü olmaz. Biraz eleştiriye tahammül edelim. Eleştirmekteki gaye, yol göstermek, daha iyiyi bulmak, yanlıştan vazgeçirmek ve mükemmelliğe ulaşmak olmalıdır.
Aslında eleştiride hatalardan ders alır, eksiklerimizi görüp onları gidermeye çalışmalıyız. Tabi ki eleştirmek her baba yiğidin harcı değildir. Eleştirebilmek için bilgi ve tecrübe gerekir, karşındakini kırmadan, incitmeden yapılan her eleştiri bir sanattır. Hata veya noksanlıklarımız konusunda yapılan eleştirilere tahammül etmek, o yönde gerekli değişiklikler yapmak olgunluktur.
Hülasa; eleştirilere tahammül etmeyi ve hakaret etmeden eleştirmeyi öğrenmemiz gerek. Eleştirileri hoş görüp sindirebilmek, bir erdemliktir. Eleştirmekten de eleştirilmekten korkmayın!
Unutmayın ki her eleştiri doğru algılandığı müddetçe sizi daha fazla geliştirecektir. Lütfen eleştiriye açık olalım. Gerçek dost eleştiren dosttur, bunu asla unutmayalım.