Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Bursa 15. Olağan İl Kadın Kolları Kongresi geçtiğimiz hafta sonu gerçekleştirildi. Önceki dönem CHP İl Kadın Kolları Başkanı Aysel Okumuş’un yeniden aday olmadığı kongrede yeni başkan Fatma Özgür seçildi. Ayrıca, CHP’nin Karacabey’de önemli isimlerinden, bir dönem İlçe Kadın Kolları Başkanlığı ve son yönetimde İlçe Sekreterliği görevlerinde bulunan Neşe Göndük de, İl Kadın Kolları’nın yeni yönetiminde yer aldı.
Merinos Atatürk Kongre ve Kültür Merkezi’nin Hüdavendigar Salonu’nda düzenlenen CHP Bursa 15. Olağan İl Kadın Kolları Kongresi’ne Nilüfer Belediye Başkanı Şadi Özdemir, CHP Bursa Milletvekillerinden Hasan Öztürk ve Orhan Sarıbal, CHP Bursa İl Başkanı Nihat Yeşiltaş ve çok sayıda parti delegesi katıldı.
Seçim öncesi veda konuşması gerçekleştiren CHP İl Kadın Kolları Başkanı Aysel Okumuş, zor günlerden beraber çıkacaklarını belirterek; “2020-2024 yılları arasında bugüne kadar Cumhuriyet Halk Partisi adına örgütümüzün gücüne inanarak çalışmaya devam ettik ve devam edeceğiz. Aldığımız sorumluluğun farkındayız, daha çok çalışacağız. Yerel seçimlerde elde ettiğimiz başarıyı genele taşımak için yürüyüşümüz sürecek. Bu zor günlerden aydınlık günlere hep beraber çıkacağız. Halklarımız için, geleceğimiz için, çocuklarımız için çalışacağız. Yılmadan yorulmadan mücadele ettiğimiz dört yılı bitiriyoruz. Güzel dostluklar elde ettik. Gururluyuz ve mutluyuz. Tüm örgütümüz ve ekibimizin büyük emekleri var. Siz kocaman yürekli emekçi kadınlarımız! Hepimiz en yüce değeriz. Hepinizi ayrı ayrı kucaklıyor ve kutluyorum.” dedi.
Kendisine güvenen ve destek veren delegelerine CHP kadrolarına teşekkür ederek konuşmasına başlayan İl Kadın Kolları yeni Başkanı Fatma Özgür ise, konuşmasında kadın-erkek eşitliği, siyasette ve yaşamın her alanında kadının toplumdaki gücüne dikkat çekti.
AK Parti’nin kadın politikalarını da eleştiren Özgür, şunları kaydetti: “Cumhuriyetimizin ilk yüzyılında Mustafa Kemal Atatürk’ün öncülüğünde laik, demokratik, hukuk devletinin ve kadın-erkek eşitliğinin temelini oluşturan devrimlerini, Türkiye Cumhuriyetimizin ikinci yüzyılında ışık tutmak amacıyla devam ettirebilmek ve ülkemizi daha ileriye taşıyabilmek için geliyoruz.
Kadın-erkek eşitliği temel bir haktır. Kadın-erkek eşitliği, çağdaş ve demokratik bir toplum olmanın en temel belirleyicisidir. Toplumsal refahın adil paylaşıldığı, demokratik bir toplumda eğitim, sağlık, istihdam, siyaset ve sosyal hayata katılım açısından kadınların ve erkeklerin eşit olması esastır. Ancak ne yazık ki savunduğumuz, mücadelesini verdiğimiz kadın-erkek eşitliği yaklaşımı ne Anayasa’da ne diğer yasalarda ne de parti tüzüğümüzde tam olarak karşılığını bulmuştur. Cumhuriyet’in kuruluşunun üzerinden 100 yıl geçmiş olmasına rağmen, Türkiye kadın-erkek eşitliği açısından çağdaş ve demokratik bir devlet olmanın gereklerini tam anlamıyla yerine getirebilmiş değildir. Kadınlar için bu durum, en temel insan hakkı olan yaşama hakkına tam olarak sahip olamamaya kadar varan bir dizi sorun yaratmaktadır.
AKP iktidarı döneminde kadınlara yüklenen roller sadece annelik üzerinden tariflenmeye başlandı. Özellikle ‘Bir çocuk iflas, iki çocuk patinaj, üç eh, bize 4-5 lazım’ gibi söylemlerle kadını adeta kuluçka makinesi gibi gören iktidar mensupları sayesinde kadınlar geleneksel rollerin içerisine hapsedildiler. Elbette annelik çok kutsaldır. Ancak anneliği en büyük kariyer olarak tariflemek, kadınların yaşadığı sorunları görmezden gelmek, kadınların ekonomik özgürlüğünün, eğitime erişimdeki engellerini yok saymak, ekonomik özgürlüğünün olmaması, istihdama katılımı yönünde devlet olarak ülkeyi yönetenler olarak üzerine düşeni yapmaması demektir. Bu nedenle toplumun bize dayattığı rolleri reddediyoruz.
Türkiye’de kadınlar ve erkekler arasındaki eşitsizliğin en fazla olduğu alan çalışma yaşamıdır. Türkiye’nin dünya ortalamasından en uzak olduğu konuların başında da kadınların işgücüne katılımı gelmektedir. Uluslararası çalışma örgütünün ( ILO) rakamlarına göre Türkiye’de kadınların işgücüne katılım oranı son yıllarda % 24-28 arasında değişirken, dünyanın tamamı için bu oran % 52’dir.
Tüm zorlukları aşarak çalışma yaşamında kendilerine yer bulabilmiş kadınlar da önemli sorunlarla karşılaşmaktadır: AKP döneminde artan taşeronlaşma, güvencesiz çalışma koşulları, belirsiz mesai saatleri ve düşük ücretler en çok ucuz ve yedek işgücü olarak görülen kadınları etkilemektedir. Türkiye’de kadınların kazandıkları gelir, erkeklerin kazandıklarından yaklaşık olarak % 26 daha düşüktür. Kadın yoksulluğu Türkiye’nin önde gelen sorunlarındandır ve bu sorunu hedef alan etkin politikalar bulunmamaktadır.
Biz kadınlar 22 yıllık AKP iktidarıyla yeni haklar kazanmak bir yana mevcut haklarımızı kaybetmemek için mücadele eder hale geldik. En temel hakkımız olan yaşam hakkımızı savunmak durumunda kaldık. Bugün öldürülen kadınların sayısındaki artış ürkütücü, bir günde 2-3 değil 8 kadın öldürüldü. Çocuğa yönelik şiddet, istismar olaylarında da durum içler acısı… Sosyal medyaya yansıyan ve yaşamın içinde tanık olduğumuz vahşi, eril bir şiddet hakim.
2021’de İstanbul Sözleşmesi’nin hukuksuzca iptal edilmesi, 20 yıllık iktidarları karşısında direnen kadınlara karşı bir meydan okuma, kadın bedeni ve hakları üzerinden rejim inşası kararlılığının göstergesiydi. Sıra 6284 Sayılı Şiddet Yasası’nda! Uzun zamandır zorlama olmadan uygulamadıkları bu yasanın kaldırılması ataerkil İslami ailenin gerçekleşebilmesinin ön koşulu.
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın en önemli gündemi güçlü aileden önce “güçlü kadın” ve kadına yönelik her türlü şiddetin önlenmesi için 6284 Sayılı yasanın etkin uygulanması olmalıdır. Ancak adından ‘kadın’ı kaldıran bir bakanlık ile konuyu kadınlar yerine Diyanet İşleri Başkanı ile konuşan bir bakan ile bir arpa boyu yol alınamayacağı da açıktır.
Ülkemizdeki kadınlar, sorunlar yumağına hapsedilmiş durumda. Ancak bizler hayatımızın üzerine çöken AKP iktidarının karanlığını aydınlığa çevirmek için geliyoruz.
Kadınları ve çocukları yoksulluk ve yoksunluk çemberine hapsedenleri, çocukların yatağa aç girmesine seyirci kalanları yerel seçimlerde evlerine gönderdik. Şimdi erken genel seçimlerde tamamını Türkiye’nin geleceğinden, tamamen silmek için geliyoruz!
AKP’nin katilleri, tacizcileri, tecavüzcüleri ceza indirimleriyle ödüllendiren adaletsizliğini sonlandırmak için geliyoruz!
4+4+4 eğitim sistemi ile çocuklarımızı eğitim hayatından koparan, kız çocuklarını erken yaşta evliliğe, erkek çocuklarını çocuk işçiliğine mahkum eden eğitim modelini, ÇEDES diye dayattıkları gerici dinci baskılarını, MESEM ile sermayeye peşkeş çektikleri çocuk emeğini, maarif modeli diye dayattıkları laiklik; Cumhuriyet ve Atatürk düşmanlıklarını yerle bir etmek için geliyoruz. Kadın cinayetlerinden sayı diye bahseden, kadına şiddeti tolere edilebilir bulan, koruma altındaki kadınların katledilmesine seyirci olan zihniyeti yerle bir edip, İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden uygulamaya koymak için geliyoruz.
Ana muhalefet olarak değil, Türkiye’nin birinci partisi olarak, hep birlikte yarattığımız rüzgarla çok daha cesur, daha inançlı, daha güçlü olarak, muhalefete düşmüş bir partinin karanlık hayallerini yıkmak için geliyoruz. Ebedi Liderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün kurduğu partimizi iktidara, ülkemizi aydınlık yarınlara taşımak için geliyoruz!”