İsmail Hakkı Özsarı
Güzel güneşli bir günde kafesinden çıkan muhabbet kuşu evin içinde dolaşıyormuş. Kilerin önüne geldiğinde fare kapanını görmüş. Daha önce tanımadığı bu nesneyi, merakını gidermek için soru yağmuruna tutmuş.
“Sen burada ne arıyorsun?”
Fare kapanı yanıtlamış:
“Ben temiz bir Müslümanım. Zaman zaman böyle insanlardan uzaklaşır, inzivaya çekilirim. Allah’la baş başa kalır ve zikrederim.”
Muhabbet kuşu: “Peki üstündeki demirden çivi ne işe yarıyor?”
Fare Kapanı: “Haa o mu! O, Allah’ın asasıdır. Biz dua ederken Allah’ın asasına tutunuruz.”
“Allah’ın asası ne demek?”
“Allah’ın asası demek; Allah’tan başka hiçbir kazancın peşinde olmamak demektir. Kısaca Allah’a giden yol demektir.” diye yanıtlamış kapan.
“Pek ala.” demiş muhabbet kuşu. “önünde buğday tanesi var. Sen onu ne yapacaksın, yiyecek misin?”
Fare kapanı da “Biz azla yetinen mümin Müslümanlarız. Azıcık yer, gerisini Allah’ın fakiri gelir diye onlara ayırırız.”
Bunun üzerine muhabbet kuşu “Madem öyle benim karnım aç, o buğday tanesini ben yiyebilir miyim?” diye sormuş.
Fare kapanı da; “Tabii efendim, buyurun, afiyet olsun. Siz o buğday tanesini yerseniz Allah bu ikramımız için bizi daha çok sever.” demiş.
Muhabbet kuşu bu güzel ikrama(!) dayanamayıp bir hamlede buğday tanesini gagasıyla tutmuş. O da ne! Fare kapanının çivisi boynundan kazık gibi girerek kuşu öldürmüş.
Muhabbet kuşu can çekişip ölürken başını kaldırıp fare kapanına, “Ulan fare kapanı, şu kanlı kazık çiviyi bana Allah’ın asası diye sattın, şu zehirli buğday tanesini de Müslümanlık diye yutturdun ya helal olsun(!) sana” diyerek son nefesini teslim etmiş.
Bir konuyu anlatmak, bir fikri kavratmak için çoğu kez fıkralardan, öykülerden ve anekdotlardan yararlanır. Bunun sebebi şudur: bir şey doğrudan söylendiğinde çoğu kez anlaşılmayabilir ama kıssadan hisse veren öyküler, fıkralar verilmek istenen mesajı dolaylı olarak çok güzel verir. Din için akla mantığa dayalı karşılaştırmalar yapamazsın, herhangi bir argüman kullanamayabilirsin ama hikaye anlatabilirsin.
Sevgili okurlarım; hani bizde bir söylem vardır. Gözümün içine bak, ne demek istediğimi çok iyi anlarsın derler. Sizler de kalemime bakın, yazdıklarımı çok dikkatli okuyun, neler anlatmak istediğimi çok iyi anlarsınız.
Şimdiye değin bize din diye yutturduklarını sıralamama bilmem gerek var mı?
KALEM DEYİP GEÇMEYİN…
Dilimizde kalem ile ilgili çok sayıda özlü söz vardır. Birkaçını yazayım.
– Kalem, kelamın elçisidir.
– Kelam, kalemle kalıcı hale gelir.
– Kılıç kanı, kalem irfanı doğurur.
– Kaleminden kan damlıyor.(En çokta Fikret Taşkan Ağabeyim söyler)
– Kalem olmazsa, kitap olmaz.
– Kalem ağlarsa, kitap güler.
– Kalem aklın dilidir. Kalemin doğru yazması için, aklın doğru olması lazımdır.
– Kalem sözlü kültürü yazılı kültüre taşır.
– İnsanlığın hayrı için kalemi dürüst kullanmak gerekir.
– Kalem yazmaya yarar. İlmin afeti ise yazmamaktır. …vb.
İnsanlık kalem olgusuyla milattan 3 bin yıl önce tanışmıştır. İlk zamanlarda kuş tüylerini, kamışları kalem gibi kullanmışlardır. Kurşun kalemi tanıyalı ise daha üç yüz yıl olmuştu.
Kalem ile insan arasında bir ilişki kurmak mümkündür. Kalemlerin kurşun kalem, tükenmez kalem, dolma kalem gibi çeşitleri vardır.
İnsanlar vardır. Kurşun kalem gibidir. Kurşun kalemin yazdığını bir silgi ile kolayca silebilirsiniz. İşte kurşun kaleme benzeyen insanlar da söylediklerinde ısrarcı değildirler. Kolay unutulurlar. Bağışlayıcıdırlar. Tıpkı kurşun kalem gibi kendileri tükenirken, bir şeyler üretirler.
Tükenmez kalemler ise içten pazarlıklıdırlar. Bir kere yazdılar mı sil silebilirsen. Adlarının tükenmez olduklarına aldanmayın. Öyle bir tükenirler ki, hem de hiç belli etmeden. Sizi yarı yolda bırakıverirler. İçleri boşalınca hiçbir işe yaramazlar. Kaldır at.
Bu insanlarda böyle değil midir? Söylediklerinden bir adım bile geri atmazlar. Yani Nuh derler, peygamber demezler. Tükenmez kalemin yazdığı ancak daksil ile kapatılabilir. Yazdığının aslı, daksilin altında aynen durur. İşte tükenmez kaleme benzeyenler sözlerini geri almış ya da unutmuş görünseler de aslında hiçbir zaman unutmaz ve içten geri almazlar.
Birde dolma kalem vardı ki, o çok asildir. Çok seçicidir. Her kâğıda yazmaz. Kendisini her insana kullandırmaz. Kaba kuvvete hiç gelemez. Hiçbir zaman tükenmez. Mavi gölden suyunu içer. Hükmü dünyayı geçer, o’nun.
Çevrenizi gözlemlediğinizde dolma kaleme de benzeyen insanlar görürsünüz.