Dündar Özsçeen
Geçenlerde hep yaptığımız kahve sohbetlerinden yine birini gerçekleştirdik. 10 kişilik bir grupta, her kafadan bir ses çıkıyor. Bilen de konuşuyor bilmeyen de… Ama ortaya atılan fikirler (gerçi bunlara fikir demek ne kadar doğrudur onu da sorgulamak lazım) temeli olmayan, içi doldurulamayan düşünceler dersek herhalde haksızlık yapmamış oluruz. Konuş Allah konuş! Laf üretmekten öteye geçmeyen sözler…
Herkes şikayetçi herkes ezilmekten, haksızlığa uğramaktan ve emeğinin karşılığını alamamaktan yakınıyor. Bunların çoğunluğu mağdur olduğunu, ürünlerinin para etmediğini ve bazı güç çevrelerince kendilerine haksızlık yapıldığını ifade etmeye çalışıyorlar.
Konu aslında ümitsizlik ve karamsarlık! Oysaki; “Umut, güvenlik yolunun kapısıdır” der Mevlana. Ama umuttan söz eden yok. Sadece ‘öldük bittik, yok olacağız’ yakınmaları ve yine günübirlik o günün güncelleri olan ‘Ne olacak bu çiftçinin hali, emeklilere verilen sadaka gibi zamlar’ konularında tartış Allah tartış.
Ha bir de bu çiftçi meselesinde arada bir kamuoyunda fikir beyan etmeye çalışan, ancak ömründe bir tarladan, bir domatesin içinden ot sökmenin ne olduğunu bilmeyen, dalından bir kilo domates toplamamış ama üflediğinde yangında kül bırakmayan ve her şeyi çok iyi bildiğini sanan eyyamcılar var! Tarlada çalışanın, ensesinde boza pişenin halinden anladıklarını zannederler. Oysa ki hiçbir şeyden anlamazlar.
Yine herkesin aynı şeyi düşündüğü yerde kimse fazla bir şey düşünmüyor demektir. İşte bizim kahve sohbetleri de böyle sürer gider, ta ki bir daha toplanıp konuşunca ya kadar. Konuşulan her şey ortada kalmış, konuşulanlardan elde avuçta bir şey kalmamıştır.
Oysa ki yüce Allah bize iki göz vermiş görmek için, akıl vermiş düşünüp hataları ve sorunları çözmek için. Ancak göz olgunlaştığında gerçekleri yani sorunları görür ama bireyler şaşıysa her şeyi parça parça görür. Demek ki bizler hala her gün, her saat eleştirdiğimiz, şikayet ettiğimiz konuları sağlıklı gözlerle göremiyor ve parça parça fikirler üretip güç ve enerjimizi bir yerde toplayarak topyekün sorunlarımızı çözme yoluna bir türlü gidemiyoruz. Hep bekliyoruz ki birileri bizim için bir şeyler yapsın ve bizlere ‘altın tepsi içinde’ sunsun.
Gerçek olan şu ki; bugünün dünyasında çalışmadan, mücadele etmeden, mücadeleyi yılmadan usanmadan sürdürenler kazanıyorlar. Her gün ağlayarak, her gün sızlanarak yalnızca kendimizi avuturuz. Oysaki bu topluluğun artık avunma ile geçirecek zamanı kalmadı. Bırakalım bu eleştiri ve yerinmeyi! Ortak bir akılda, ortak bir düşüncede birleşip, dünyayı iyi izleyip, ona göre hareket ederek mücadele edelim.